Burjuvazi Mücadelemizin Meyvelerinden Yararlanmaya Çalışıyor
Kadınların kurtuluş kavgası on yıllardır sürüyor. Mücadelenin tarihi birçok ülkede daha uzundur. Türkiye ve Kürdistan’da yarım yüzyıllık tarihi var. Bir kadın hareketinden ancak yetmişlerin ortalarından sonra sözedebiliriz. Kadınların, özgürlük ve hak mücadelesine ilk uyanışı, örgütlenişi ve eyleme geçişi bu dönemde başlar. Daha sonra gelişecek mücadelenin temel taşları bu süreçte döşendi.
Kadınların özgürlük mücadelesi yeni bir yükselişe doksanlardan başlayarak girdi. Mücadelenin yükselişi bugüne dek devam etti. Süreç, kadın hareketlerinin mücadelenin hedefleri, özgürleşmeyi gerçekleştirmenin yol ve yöntemlerindeki farklılıkları da daha net olarak öne çıktı. Herkes kurtuluşa kendi yolundan gider. Bu yolların bazıları kurtuluşun nasıl gerçekleşemiyeceğini anlatır; bazıları da, kurtuluşun nasıl gerçek olacağını anlatır. Bu farklılık, bugün kadınlar tarafından daha iyi görülüyor.
Kadınlar uzun bir mücadele içinde hareketin toplumsal ve siyasal yükselişiyle, sosyal ve siyasal kazanımlar elde etti. Örgütsel mevzilerini güçlendirdi. Toplumdaki ağırlığı arttı. Kadın hareketi ve mücadelesi kendini kabul ettirdi. Kadınların özgürleşmesi ve hakları bakımından toplumda belirli bir bilinç oluştu. Tam da bu gelişme ve değişme sonucu, burjuvazi, kadınların başeğmez mücadelesinin meyvelerinden yararlanmaya çalışıyor. Aynı şey komünistlerin, devrimci işçi hareketinin karşısına çıkıyor. Burjuvazinin komünist şair Nazım Hikmet’in adından ve şiirlerinden yararlanmaya çalıştığını görüyoruz.
Kadın hareketinin burjuva çevreler tarafından temel hedefinden saptırılmaması, sıradanlaştırıp etkisizleştirilmemesi için, kadın hareketi devrimci temelde hareket etmelidir. Yani sosyalizm, kadınların tam kurtuluşu hedefiyle, anti-kapitalist mücadele temeline dayanmalıdır. Kadınların gerçek özgürlük mücadelesi, emeğin kurtuluşu mücadelesiyle birlikte, kapsamlı ve derinlikli bir mücadele olduğu halde, bu mücadeleyi basitleştirmek istiyor ve öyle gösteriyor. Bu, burjuvazinin bir politikasıdır. Amaç kadın hareketini yozlaştırmak ve düzen içi bir konuma getirmektir. Buna karşı kadın hareketi, yeni toplum, yeni insan (yeni birey) hedefiyle hareket etmelidir.
Derin Hoşnutsuzluk Büyük Öfke
Kadın katliamlarına, kendilerine biçilen yaşama, içinde oldukları genel sefalete, bu toplumdaki toplumsal konumlarına karşı tüm kadınlar derin bir hoşnutsuzluk ve büyük bir devrimci öfke içinde. Kadınların içinde tutulduğu ağır koşullar, en isyan ettirici durum, sürekli yapılan eylemlerin kaynağıdır. Kadınlar yalnızca nesnel toplumsal koşulların ve toplumdaki durumlar nedeniyle eyleme geçmiyorlar; bilinçli ve örgütlü oldukları için eylem yapıyorlar. Yani eyleme geçmek ve devrim için iki temel koşulda oluştu ve birarada. Üstelik kadınların toplumsal ve politik hareketi sürekli yükseliş içinde ve gün gün güçleniyor. Egemen sınıf, hoşnutsuz olan, sisteme büyük bir öfke duyan, savaşan ve ne yöne gideceğini bilen kadın hareketini, kadınların devrimci isyanını kendi egemenliği için büyük bir tehdit olarak görüyor. Gerçekten öyledir de. Tüm ezilenlerin genel devrimci mücadelesine büyük bir itiş veren, onu daha ileriye götüren gerçek kadın hareketi, burjuvazinin sınıf iktidarı erkek egemen sistem için kesin bir tehdittir. Bu yüzden, çok çeşitli yollarla ve çok çeşitli biçimlerde, kadın hareketini bastırmak ve etkisizleştirmek istiyor ve bu yönde özel bir çaba içinde.
Mücadeleci kadınlarla, kurulu toplumsal sistem arasındaki çatışma yaşamın bütün alanlarında büyüyor ve şiddetleniyor. Yönetici sınıf ve siyasi iktidar, tüm emekçilerin ve kadınların mücadelesine, mücadele mevzilerine örgütlü yapısına karşı topyekün bir saldırı içinde. Kadınların mücadelesini kesin olarak geriletmek ve sonuçta teslim almak istiyorlar. Böylece hem kadın hareketini ve hem de emeğin devrimci hareketini ve kurtuluş mücadelesini zayıflatarak, kendi egemenliğini güvence altına alacaklar. Fakat, bir kere daha sonuçsuz kalacaklar. Çünkü ne işçi sınıfı ne kadınlar, ne devrimci gençlik mücadeleden hiçbir şekilde geri adım atmayacaktır ve geri adım atmıyor da. Emekçi kitlelerin ve kadınların toplumsal ve politik hareketleri yükselişe devam edecektir. Ve çatışma da büyüyecektir. Bu ezilen ve sömürülenlerin yararınadır. Çünkü yeni bir gelecek, yeni birey bu süreçte biçimleniyor.
Kadınların Mücadelesi ve Tarihi Sürecin Hızlanması
Büyük sanayinin gelişmesi kadınları toplumsal üretim sürecine çekti. Fabrikalarda çalışan kadınların sayısı kısa sürede o kadar arttı ki, 19. yüzyılda, kapitalizme karşı gelişen toplumsal ayaklanmaların ve Paris Komününde olduğu gibi devrimin temel bir gücü oldu. Günümüzde kadınlar; iletişim, bankacılık, tekstil, büro işçiliği, turizm vb alanlarda yoğun olmak üzere ekonomik yaşamın tüm alanlarında kitlesel olarak varlar.
Şimdiye kadar, kadınların ücretli emekçiler olarak toplumsal üretimde yer almalarının bir yönü üzerinde durduk: Tarihi hızlandırıcı bir rol oynadı. Kadın ve çocuk emeği sanayide, fabrikalarda, bürolarda ekonomik yaşamın diğer alanlarında yoğun olarak kullanılması yalnızca sermaye birikimini artırmakla kalmadı, tarihe de itiş verdi. Kadınların ücretli emekçi olarak sayısının artması, sınıf mücadelesi ve devrimin olmasında tartışmasız rolü oldu.
20. yüzyılın başında üç Rus devriminin gerçekleşmesinde çalışan kadınların etkisi ve rolü çok belirgindir. Yine Almanya’da 1919 Devriminin 1919 Macar Devriminin yapılmasında kadınların yeri apaçıktır. İtalya’da fabrika konseylerinin oluşumunda kadınların varlığı çok net. Sonra 20. yüzyılın tüm devrimlerinde kadınlar aktif olarak yer aldılar. 21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde kadınların devrimci ayaklanmalar ve devrimlerdeki rolü ve etkisi çok belirgin. Kadınlar bütün bu mücadelelerin ön sıralarında. Buradan şu tarihsel sonuç çıkar ki, kadınlar sadece toplumsal üretimde yer alarak, üretimi hızlandırma yoluyla toplumun gelişmesine itiş vererek değil, devrimlerdeki etkin gücü ve mücadelesiyle de tarihi hızlandırdı. Tarihi hızlandırdı ve toplumun dönüşümünü sağladı. Tarihin en büyük devrimleri ve en büyük toplumsal dönüşümleri kadınların bilinci, gücü, enerjisiyle gerçekleşti. Bu yüzdendir ki, burjuvazi, kadınların kendi sınıf egemenliği için bir tehdit olarak görüyor. O halde işçi sınıfı kadınlarına düşen, her yerde bu tehdidi devrimin kendisine dönüştürmektir.
Burjuvazi, her yerde, kadınların ve bütün emekçilerin doğrudan eylemleriyle karşılaşıyor. Şimdiye kadar olanlar, yalnızca öncü sarsıntılar. Daha büyük daha devrimci ve yıkıcı patlamaların öncü sarsıntıları. Henüz, son söz söylenmedi. Henüz, büyük potansiyel harekete geçmedi. Fakat, yapılan eylemler bunu hızla hazırlıyor. Burjuvazinin sınıf egemenliği ve sınıf düzeni için, pratik tehdit artıyor. Ama işler tehdit etmekle kalmıyor. Kitlelerin devrimci hareketi, yönetici sınıfın ve siyasi iktidarın alaşağı edilmesi yönünde ilerliyor.
Sistemin yapısından, kaynaklanan krizi çok derin. Kriz yalnızca ekonomik değil, toplumsal ve siyasaldır. Ekonomik ve politik kriz, devrimci durumu yarattı. Devrimci durum yıllarca hep aynı derecede gelişmiyor. Tekelci sermaye ve siyasi iktidarın devletin boyutlanan saldırıları günlük hale gelen kadın katliamları daha da ağırlaşan ulusal baskı, kısacası savaş her alanda, gün gün şiddetleniyor. Devrimci durum, bu topraklarda uzun süredir var. Şimdi olan, aynı düzeydeki devrimci durum değil. Şiddetli bir devrimci durumdur. Toplumun kadınlara karşı yürüttüğü saldırının aldığı boyutlar, çok şiddetli bir krizdir. Devrimci durumu şiddetlendiren bir etkendir. Dolaysıyla böyle bir ortamda, daha büyük ayaklanmalar sadece kaçınılmaz değil, aynı zamanda bir zorunluluktur.
Yılda 400’ün üzerinde kadının katledildiği bir toplumda, emekçi halkın mücadele önceliği, ikincil sorunlar olamaz. Genel birleşik bir ayaklanmayla bugünkü sistemi yerle bir etmediğimiz taktirde, kadın katliamları artacaktır. Bu toplumu yıkmak için ayaklanmayan halklar çürümekten ve yozlaşmaktan kurtulamazlar. İşçi sınıfının, tüm sınıf örgütlerinin mücadele önceliği, temeli ivedi ve en önemli görevimiz, ayaklanmayı ve devrimi örgütlemektir. Kadınların büyük başkaldırısı, devrimle yeni bir topluma geçiş, yeni bireyler için çok önemli bir güçtür. Bilinç ve güçtür.
Biçimsel Eşitlik Değil Gerçek Eşitlik
Kadınlar, kadınların toplumsal konumu sorununu çözmek temelinde, tarihin belli bir döneminden beri mücadele veriyorlar. Mücadele, kapitalist ülkelerde, sorunu çözemedi fakat, bu mücadele sürecinde, birçok hak elde edildi. Mücadele mevzileri kazanıldı. Birçok ileri kapitalist ülkede kadınların yasa karşısında eşitliği sağlandı. Evet, kadınlarla erkekler arasında biçimsel eşitlik bakımından, elle tutulur ilerleme kaydedildi. Fakat kapitalist toplumda ne hak tamdır, ne eşitlik, yaşamda gerçek eşitliktir. Aksine biçimsel eşitlik, gerçek yaşamdaki eşitsizliklerin üstünü örtüyor. Buna daha önce işaret ettik. Ne var ki, bu sorunun sadece bir yönüdür. Teorinin griliğiyle bu ifade edilebilir. Teoriyle yetinmeyip, canlı yaşamda bakmak gerekiyor.
Kadınların bugüne kadar yürüttüğü, hak eşitliği mücadelesi, boşuna verilmiş bir mücadele olmadı. Kadınlar bu hakları elde etmek uğruna, uzun ve çetin mücadelelerden geçmek zorunda kaldı. Kazanımlar elde etti. Ulaşılan sonuç küçümsenemez. İleri kapitalist ülkelerde haklar ve biçimsel eşitlikte önemli ilerlemeler sağlanmasına karşın, sorun temelde orta yerde duruyor. Sorunun çözümü uğruna verilen mücadele devam ediyor. Peki bütün bunlar neyi gösteriyor; şunu gösteriyor: Kadınla erkek arasındaki sorun yalnızca hak eşitliği değildir. Asıl sorun, gerçek yaşamda yaşamın her alanında eşit olmaktır. Yani gerçek eşitliktir. Bugün bu devrimci sonuç, çok net olarak geniş kitleler tarafında anlaşılmıştır.
Kadınların ve erkeklerin, eski toplumu değiştirmeye yönelik toplumsal ve siyasal hareketi ve mücadelesi tüm kapitalist dünyada yükseliş içinde. Eski dünya değişecektir. Bu kesin. Ancak eski dünyanın değişmesi yetmez, eski anlayışta değişmelidir. Devrim bu bakımdan eski toplumdan ve eski anlayıştan köklü bir kopuştur. Eski anlayışın değişmesi yetmez, eski anlayışın yerini yeni bir anlayış almalıdır. Bu yöndeki çabalar sosyalizmin tüm gelişmesi boyunca sürer.
ความคิดเห็น