Ba-Ri-Ka-Ta Yüklen!
- Dünyaya Başkaldırıyoruz
- 2 Tem 2021
- 2 dakikada okunur
Merdivenleri çıkarken yıllar önce devrimci bir tutsaktan gelen bir mektup vardı aklımda. Kitleleri bir adım daha ileri götürebilmenin yollarını sorduğumda verdiği bir cevap. Eylemin içindeki ruh halini anlamaya çalış diyordu; insanların gözlerine, sloganlara nasıl katıldıklarına, yumruklarını nasıl sıktıklarına bak. Doğru zamanının geldiğini ancak o zaman anlayabilirsin. Bir adım ileri mi atılıyorlar, yerlerinde mi duruyorlar, yoksa evlerine mi dönmeye niyetliler? İşte bunu en iyi kitlenin içinden görebilirsin.

Temmuz itibari ile zaten birçok maddesi uygulanmayan bir sözleşme resmen feshedildi. İstanbul Sözleşmesi tüm toplum için çok büyük bir kazanım olabilecekken, bizim hayatımızın somut gerçeği sözleşmenin imzalandığı günden bu yana inanılmaz bir oranla artan kadın ve lgbti+ cinayeti, çocuk istismarları, taciz ve tecavüz vakaları oldu. İşte bu yüzden yapılan her eylem sözleşme için değil, aramızdan koparılan kadınlar, koruyamadığımız çocuklar, bir kesimin nefretiyle savaşmak zorunda kalan lubunyalar içindi. Kadınların çok uzun yıllardır uğruna mücadele verdiği ve her gün biraz biraz ellerinden alınan haklar içindi. Her eylem, öldürülme korkusu olmadan yaşama talebinin haykırışıydı.
İşte o gün Tünel’de ve birçok ilde meydanlara çıkan kadınların ve lgbti+ların sokakta olmalarının nedenleri buydu. Eyleme gelen herkes neden orada olmak zorunda olduğunun bilincindeydi. Genç kadınlar, öğrenci kadınlar, işsiz kadınlar, işten çıkıp gelen kadınlar, sosyalist kadınlar, anarşist kadınlar, eşcinsel kadınlar, trans kadınlar, saçları ağırmış ama enerjisi hala yerinde olan teyzeler, kız arkadaşları ile birlikte gelen genç erkekler… Hiçbiri geçerken uğramış değildi. Hiçbiri basın açıklamasını dinleyip gitmek için de gelmemişti.
Toplanıldığı andan itibaren kitlenin önüne kurulan barikatı aşmaya dönük sloganlar yansıdı sosyal medyaya. Gerçekten de herkesin ruh hali böyleydi. Pankartın arkasında sıralanan, birbirine çarparak, birbirinin önlerine geçerek slogan atan kitlenin içten içe konuştuğu “sekize kadar bekliyoruz, sonra yükleniyoruz”du. Eylem saatinden önce orada toplanmaya başlayan ve bir adım bile geri gitme eğilimi olmayan kitlenin başından beri sözleşme değil barikat sloganı atmasının nedeni buydu.
Polislerle sekize kadar süren pazarlıklar sonucu ilk barikat geri çekildi ve kadınlar yürümeye başladı. Yavaş, emin adımlarla, sloganlarla yürüdüler. Her durmada önü net göremeyen kitle, hemen önlerinde bir barikat olmasa da “barikata yüklen” sloganını atmaya başlıyordu. Ve yürüdükçe birbirinin önüne geçmeye çalışan, barikata bir adım daha atmaya çalışan kadınlar ellerindeki zilleri, ağızlarındaki düdükleri ve davulları daha hızlı ve yüksek sesle çalmaya devam ediyordu. Çok uzun bir mesafe kat edemeden bu sefer kitlenin önü birkaç sıra demir barikatlarla kesildi. İşte o zaman kadınlar davulları daha sert çalmaya, birbirini iterek daha çok öne geçmeye başladı. Barikatı elleriyle yıkmak isteyen kadınlar ve lgbti+ler barikata geçmek için birbirleriyle yarıştı. Ne TOMA geldiğinde ne cop indiğinde kimse geri adım atmadı. Barikatın üstüne çıkıp polislere “katilsiniz” diye parmak sallayanlar, barikatı devirmek için tekme atanlar, düşen demirlerin üzerinde tepinenler… Ara sokaklardan Karaköy’e kadar uzanan bu savaşçı ruh hali hayatımızdaki tüm barikatlara dönük nefretle büyüdü.
Önlerinde ister kalkanlarla durulsun, ister demir parmaklıklar olsun, yaşamdaki tüm barikatlara aynı nefretle yöneliyor kadınlar ve lgbti+lar. Öfke ve nefret, korkularımızın önüne geçiyor. Yeni bir yaşam için yarışırcasına barikata yükleniyorlar. Kadınlar ve lgbti+ler tüm barikatları yıkmaya hazır görünüyorlar. Peki ya siz?
*fotoğraf: Sedat SUNA
Comments