“Ben senin yaşındayken sana hamileydim.”
- Dünyaya Başkaldırıyoruz
- 29 Ağu 2019
- 2 dakikada okunur
“Emekçi kadınlar” adı altında toplanıp çalışmalar sürdürülmeye başlandığında ilk aklıma gelen annemdi. Evet, annem. O bir emekçi, o bir işçi, o yaşam şartlarına, geçirdiği zor yıllara ve koşullara karşı direnen bir emekçiydi. Aslında emeğin sadece işgücü olmadığını, ayakta durabilmek için sarf edilen bütün çabanın ve fedakarlıkların tek adının emek harcamak olduğunu biliyordum.

Anneme “‘Emekçi kadın’ deyince aklına gelen ilk cümleyi söyler misin?” dedim. Annem “Ben.” dedi gülümseyerek. Böyle bir cevap karşılığında düşündüm ve anneme bunu söyleten deneyimlerini sordum. Tecrübelerini, benim yaşımdaki zamanlarını anlatmasını istedim.
Annemin ilk cevabı “Ben senin yaşındayken sana hamileydim.” oldu. Sonra başladı anlatmaya. En büyük hayalinin okumak olduğunu söyledi ve devam etti; “O zamanın şartlarında söz hakkımız bile yoktu ve ben, ablam, amcamın kızları hepimiz bir hiç uğruna okuldan alındık. Bunu biz değil babamız istiyordu. Sebebi ise köye hemşire olarak atanan bir kadın sonuçta okumuş gayet bakımlı ama köy yeri işte neymiş erkeklerle çok samimi, içli-dışlı bizde aynı olurmuşuz diye köyün milleti babamın beynini yıkamış. Sonuçta okul hayatımız, hayalimiz bitti. Sonra babana istediler beni, ki o zaman baban daha askerde, aramızda 9 yaş vardı. Tabii babam ailenin düzgün, babanın da çalışkan olduğunu bildiği için evet demiş ama haberim bile yok. Bana da anneannem söyledi. Öğrenince veryansın ettim. Ağladım durdum, ne fayda... Söz ağızdan çıkmıştı bir kere. Hatta ben gidip babanların kapıda seksek oynardım. İp atlardım. Desinler ki bu evlenecek yaşta değil; daha çocuktum. Halbuki 16 yaşındaydım, çocuk da değildim ama istemediğim için böyle davranıyordum. Ama yine de vazgeçmediler. Tabii sonra artık nişanlandık babanla. Deden ‘Sen nişanlı kızsın, artık oyun oynama, kapılarda oturma zamanı geçti.’ dedi.”
“Neyse evlendik ve zorluklar başladı. Niye, çünkü ben gelin gittiğimde öz kaynanam vefat etmiş üvey kaynana gelmişti. Ama rahmetli deden çok iyi bir insandı. Bütün evin yükü, hayvanlar, bağ-bahçe, hepsi benim üstümdeydi. Ezilmeye başlamıştım çoktan. Sonra gel zaman git zaman baban İstanbul'a gitmeye karar verdi. Orada çalışacakmış ama benim gitmeme kaynana izin vermedi. En az 1 yıl öyle ben köyde, baban İstanbul'da kaldı. O da bayağı zorluklar çekti. Çünkü akrabaların yanında kalıyordu. Bekçiydi. Gece git sabah gel sıcak sofra, sıcak yüz görmüyordu.
Sonra beni çağırdı yanına. Dedene telgraf çekmiş ama kaynanam izin vermedi yine. İşleri kim yapacak? Bütün çamaşır, bulaşık, ahır, bağ işlerini... Ama ben gitmek istedim, deden de gönderdi. Fakat kaynanam hiçbir eşya vermedi.”
“İstanbul'da babanın durumu içler acısıydı. Hemen bir ev tuttuk. O zamanlar nerede kocaman bir ev?! Bir evin bir odasını kiralıyordu bir aile. Gece evin içinde kiminle karşılaşacağın belli bile değildi. Bir de üvey kaynana bütün amcanları, İstanbul'a bizim yanımıza gönderdi baban baksın diye. Hep birlikte kocaman bir aile olduk. Sığmadık tabi bir odaya. Başka bir eve çıktık.”
“Orada başladık yeni hayatımıza. Baban devlet memuru olmuştu, bir akraba aracılığıyla. Gündüz işe geliyordu gece ek işe lokantalara garson olarak gidiyordu. Ben gündüzleri merdiven silmeye ya da ev temizlemeye gidiyordum. Çünkü artık bir hedefimiz vardı. Kalabalık olduk, benim çocuklarım olacak, bu yüzden geçim derdine düştük. Yeri geldi çörek yaptım, küçük amcan gitti kahvelerde sattı. Tabii abilerin oldu, sen oldun. Bütün amcanları teker teker evlendirdik. 20 yıl kirada oturduk, sonra bütün çalışmışlıkla ev aldık. Sonra abinlerin senin daha iyi olman için çabaladık. Ne kadar olabildiysek…”
Ve şimdi bütün emeğin geçmişine bakınca yıpranan bedeni görüyordum.
Sarıgazi Mahallesi’den Emekçi Bir Kadın
コメント