Kadınların Üreme Hakkı ve Nüfus Politikaları
- Dünyaya Başkaldırıyoruz
- 29 Ağu 2019
- 4 dakikada okunur
İnsan bedeni üretim gücünün bir parçasıdır. Bu nedenle ölçülebilir, hesaplanabilir, siyasal bir bünye olarak modern anlamda nüfus kavramının doğuşu 18.yy’ın sonlarında toplumu bir bütün olarak anlama isteğinden doğdu. Nüfus politikaları; nüfusun büyüklüğü, artışı, hızı ve mekânsal dağılımı ve nitelikleri gibi demografik değişkenleri belirler.
Avrupa ve ABD gibi emperyalist ülkeler yaptıkları toplantılarda üreme politikalarını belirlerler. Mesela UNFPA (Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu) gibi örgütler nüfus politikalarını yönetirler. Bu politikalar burjuvazinin ihtiyaç ve çıkarlarına, ayrıca savaş politikalarına uygun düşecek şekilde belirlenir. Daha sonra bu politikalar tek tek ülkelerdeki pratik yasa ve uygulamalarda kendini gösterir. Mesela 20.yy ‘ın ilk yarısında kadınların işgücüne yüksek katılımıyla aynı zamanda doğum kontrol yöntemlerinin gelişmesi tesadüf değildir.
Kısacası kadınların evlenme yaşı, kaç çocuk doğuracağı, ne zaman, hangi sıklıkla, hangi yöntemle ve hangi koşullarda anne olacağını bu politikalar belirler.
Avrupa ve ABD gibi emperyalist ülkeler yaptıkları toplantılarda üreme politikalarını belirlerler. Mesela UNFPA (Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu) gibi örgütler nüfus politikalarını yönetirler. Bu politikalar burjuvazinin ihtiyaç ve çıkarlarına, ayrıca savaş politikalarına uygun düşecek şekilde belirlenir. Daha sonra bu politikalar tek tek ülkelerdeki pratik yasa ve uygulamalarda kendini gösterir. Mesela 20.yy ‘ın ilk yarısında kadınların iş gücüne yüksek katılımıyla aynı zamanda doğum kontrol yöntemlerinin gelişmesi tesadüf değildir.ebebi değilmiş. Peki nedir diye sorarsanız? Dünyanın en zengin % 20’si dünyadaki kaynakların % 85’ine el koymakta ve kullanmaktadır. Yani kaynakların eşitsiz dağılımı ve bir zümrenin elinde toplanması yoksulluğa ve açlığa neden olur.
Bunun adı kapitalizmdir.

Genel olarak nüfusun 0-14 yaşları arası ve 65 yaş üstü bağımlı nüfus, 15-64 yaşları arası ise çalışan üretken nüfus olarak kabul edilir. Yani genç ve üretken nüfus hem yedek işgücü olarak, hem ucuz iş gücü olarak, hem de savaştırılacak asker olarak burjuvazinin iştahını kabartır. Nüfus politikalarına örnekler:
*Naziler Yahudi, Çingene, Romen, Arap “aşağı millet” olarak görür ve kürtaja izin verirlerdi.
*Yoksulluğun yoğun olduğu yerlerde kısırlaştırılmayı kabul edenlere su, iş, barınma, eğitim vb imkânlar verilmesi.
* Brezilya’da 1988’de doğum izni 120 güne çıkınca patronlar kadınları işe almadan önce kısırlık sertifikası istemeye başladılar.
* Hindistan’da kısırlaştırma kampları kurulmuş çok sayıda yoksul kadın kısırlaştırma sırasında ya da sonrasında yaşamını yitirmiştir.
* Almanya’da Naziler tıp ve genetiği ırkçı amaçlarına alet etmiş, genetik ıslah, ırk saflaşması amaçlı kullanmışlardır.
* ABD’de Ria denen doğum kontrol ilacı riskli bulununca III. Dünya ülkelerinde pazara sunulmuştur.
* Romanya’da iş yerlerinde her ay zorunlu jinekolojik muayene yapılarak hamile kadınlar işten çıkartılmıştır.
* Doğu Avrupa’da Çingeneler kısırlaştırılmıştır.
*Bangladeş’te erkek çocuklar 6 yaşında çalıştırılmaya başlanıyor. 12 yaşında ise tükettiğinden fazlasını üretir duruma geliyorlar. Kız çocukları ise ev içi hizmetlerde kullanılıyor. (Oysa 1870’lerde çocuk işçilik yasaklanmıştı.)
Heinrich Himmler kariyerine 1936’da yaşam pınarı adlı evler açmakla başladı. Nazilerle evlilik dışı ilişkilerinden hamile kalan Alman kadınlarının doğum yapabileceklerini ve çocuklarına bu evlere bakılacağını söyledi. Heinrich Himmler 1940’da Alman Silahlı Kuvvetleri Yüksek Komutanlığı başkanı Wilhelm Keitel’e yazdığı mektupta asıl amacını şöyle anlatıyordu: “Almanya’da kürtajla bir yılda kaybedilen çocuk sayısı 600 bini buluyor. Her yıl yüzbinlerce değerli kadın da kürtaj kurbanı oluyor. Amacımız Alman kanını korumak olduğuna göre, kürtajı engelleme görevi en önemli görevdir.” Himmler askeriyeden maddi ve manevi yardım istediği mektubunda gerekçesini şöyle açıklıyor: “Sadece bu nüfus planlamasına yönelik uygulamalar sonunda, 18-20 yıl sonra bilin ki, fazladan 18-20 alayımız daha yürüyüşe geçecektir…”
Tüm bu örneklerden de anlaşılacağı gibi uygulanan nüfus politikaları kapitalizmin faşizmin sadece yansımalarıdır…
Türkiye'de Nüfus Politikalarının Tarihsel Gelişimi
Cumhuriyetin kuruluşundan 1960’lara kadar (1923-60) nüfusu artırıcı bir politika izlenmiştir.
-M. Kemal 1922’de TBMM’de yaptığı konuşmasında, Türkiye’de nüfusun artırılması gerektiğini, I.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında özellikle erkek nüfusun azalması ve ölüm oranlarının çok yüksek olmasına değinmiştir.
-Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası “nüfusun bir memleketin en büyük serveti olduğunu” savunur.
-1932’de İstatistik Genel Müdürlüğü İtalya’da Mussolini’nin benimsediği “azami doğum ve asgari ölüm” adlı kitabını Türkçeye çevirtmiştir.
-6 ve daha fazla çocuğu olan ailelere madalya verilmiştir.
-1926 TCK kasten çocuk düşürmek, düşürtmek suç sayılmıştır.
-1936’da aynı suç ırkın tümlüğü ve sağlığı aleyhine cürümler olarak değişmiş ve doğum kontrolü yasaklanmıştır.
-1938’de yasal evlenme yaşı erkeler için 17 kadınlar için 15’e indirilmiştir.
1960 ve sonrası nüfus artışını azaltma politikası (hızlı nüfus artışı var)
-1965’te gebeliği önleyici ilaçlar ve araçların ithali serbest bırakıldı.
-Aile planlaması politikaları uygulanmaya başlandı.
-Gebeliği önleyici ilaç üretimi yurtiçinde yapılmaya başlandı ve parasız dağıtımı gerçekleştirildi.
-83’te ise kocanın izniyle de olsa 10 haftaya kadar kürtaj yasal hale getirildi.
Hamilelik, doğum, loğusalık, emzirme, doğum kontrolünün yan etkileri, kürtaj, ergenlik, menepoz vb süreçler ise üreme sağlığı ile ilgilidir. Her yıl %99’u III. Dünya ülkelerinde 600 bin kadın gebelik ya da loğusalık döneminde ölmekte, 20 milyon kadın doğurganlıkla ilgili sorunlar sonucu hasta ve sakat kalmaktadır. Tüm bu bedelleri ödeyen kadınların üreme hakkı, insan haklarından birisidir.
Kadınların annelik dışında ki yetenekleri görülmek istenmiyor. Üniversite bitirmiş birçok kadından eve kapanması bekleniyor. Evde otursun, yemek yapsın, çocuk baksın; dört duvar arasında geçen bir hayat. Yapılmak istenmeyen işler kutsal annelik söylemiyle kadının üzerine yıkılmaya çalışılıyor. En güzel yönetme politikası; annelik kutsaldır. Nasıl bir kutsallıktır ki kadınların % 1500 cinayetle öldürülüyor. Kadınlara ev kadınlığı ve annelik dayatılıyor. Devletin ve din kurumlarının müdahalesi kadınların üreme kapasitelerini kontrol etme isteğidir ve politiktir. Dolayısıyla kadının elinde kalan tek gücü olan doğurganlığını da egemenler yönetir.
Kadının üreme hakkını kullanması kadının cinsel, sınıfsal, ulusal ezilmişliğinden bağımsız ele alınamaz. Nüfus ve cinsel ezilmişlik: Erkek çocuk doğurma isteği tamamen ataerkil gelenek ve göreneklerin baskısından kaynaklanmaktadır. Nüfus ve sınıfsal ezilmişlik: ABD’de tüm doğum kontrol yöntemleri yoksul beyaz olmayan III. Dünya ülkelerinin kadınları üzerinde denenmiştir. Nüfus ve ulusal ezilmişlik: Kürt kadınlarının doğum kontrolü adı altında kısırlaştırılma politikası.
Kadınların insani bir hakkı olan üreme hakkını kullanabilmesi diğer toplumsal haklarını kullanabilmesi ile doğrudan bağlantılıdır. Kendi yaşamıyla ilgili söz sahibi olmayan kadınlar (eğitimsiz, yaşı küçük, işsiz kadınlar, Kürt kadınlar…) doğaldır ki üreme hakkı konusunda da söz sahibi olamazlar. Oysa kadınlar kendi üreme kapasitesi üzerinde belirleyici olabilmelidir. Bununsa tek koşulu emekçi kadınların kapitalist sisteme karşı işçi sınıfıyla birlikte vereceği sosyalizm mücadelesidir. Biz emekçi kadınlar sosyalizm mücadelesi içinde kapitalizmin nüfus politikaları aracılığıyla olan saldırıları da dahil tüm zincirlerimizi bir bir kıracağız.
Comments