6:40 Alarmı
- Dünyaya Başkaldırıyoruz
- 15 May 2022
- 2 dakikada okunur

Saat 6.30. 6.40 ayarlı saatimden on dakika önce açtım gözlerimi her sabaha olduğu gibi. Tavandaki boya dalgalarına takılıyor gözüm, gün içinde yapılması gereken işler, çıkışta market alışverişi, ne yemek yapacağım endişesi, yol, trafik, günü yaşayıp yorulmuştum bile… Kendimi yataktan kalkmaya ikna edemedim ama geri uyuyamadım da, kendimle zihnim arasında gidip geliyorum. Sadece kendimle kaldığım zaman ne yapabilirim? Nasıl vakit geçiririm? Yaşamayı unuttum mu? Yaşamak neydi ? Çıkıp biraz yaşamı mı arasam? Nerde bu yaşam para ile mi satılıyor? Bir kölenin prangasında mı, yoksa bir sultanın sofrasında mı? Zaman mekan değişse de konu hep aynı mı kalacak ?
Geçen gün ölümü diledim tanrıdan, eğer geri kalan ömrüm bu şekilde ise reddediyorum… Ben hangi bendim o an bilmiyorum. Aç olan hafif kıpırdadı, kahve isteyen sızladı, sinirli ben “duygu sömürüsü yapma da kalk hazırlan” dedi, kırılgan ben çoktan kırılmıştı bile, güleç ben “yapabilirsin önce gülümse gerisi gelir” dedi… İçimdeki çoklu sesler birbirine karışmıştı artık, üstüne birde 6.40 ayarlı alarm çalmaya başladı.
Yüzüme ılık suyu çarparken musluğu tamir ettirmem gerektiğini hatırladım, düzenli olarak her sabah bunu hatırlayıp hemen sonra unutuyorum. Bunu düşünürken bile elime aldığım havlunun rengine takıldım; nereden almıştım bunu? Kesin indirimde bulup almışımdır yoksa bu berbat rengi neden alırım ki? Parasızlık, pahalılık eve karaktersizlik katıyor. Kullanışlı ve ucuz diye uyumsuz alınan eşyalarla dolu bu evde kendimi yabancı gibi hissettim bir an… Musluğu çoktan unutmuştum bile… Biraz sonra bu karaktersiz mobilyaları, perdeleri, tabakları, bardakları ve havluyu da unuturum… Darmadağın bir araya gelemeyen düşüncelerle yaşamak... giydiğin kıyafet, aldığın eşyalar, iş arkadaşın, patronun ya da ortağın, yolda karşılaştığın kişiler, eşin, annen, baban, sevgilin, çocuğun, kardeşin, evcil hayvanın her birinde bir parçan. Senden geriye kalanla yetine biliyor musun? Bir sohbet sırasında “her gün ruhuma işkence ediliyor” dedi biri. Günlerdir bunu düşünüyorum ruh sömürücüsü bu düzenle nasıl yaşanır?
Gitmeyi özledim; bir yere varmak için değil, herhangi bir yere ait olmak için değil, sadece gitmek arzusu, yolda olmak, bir gördüğünü bir daha görmeme ilk ve son kez görme, tatlı bir telaş heyecanıyla, ilk ve son görmenin rahatlığıyla bakışmak konuşmak. İhtiyaçlarının sadece taşıyabildiğin kadarına sahip olmak; geri kalan her şeyin aslında fazla olduğunu anladığın o muhteşem anın duygusu. Daha iyi bir yaşam için daha fazla para kazanmayı değil, daha iyi bir yaşam için ruh sağlığımdan olmayı değil, gitmek istiyorum, varmak değil aitlik değil… Yolları özlüyorum; dışarıda olmayı, toprağa basmayı, ağaca dokunmayı, kendiliğinden yetişen çiçekleri, bitkileri... Yaşama dair ne varsa yolda var. Açık cezaevinde yaşıyor gibiyim, suçum insan olmak… Sığamıyorum hiçbir yere, nefes almakta zorlanıyorum, ruhumun ölümünü izliyorum her gün yavaş yavaş. Ellerim kolum benim değil sanki, ayaklarım gideceği yolu ezberlemiş taşıyor gövdemi. Kim olduğumu unuttum, neye sevinip neye ağladığımı unuttum. Zaman ve paraya odaklı yıllar geçiriyorum. Yüzyıllardır yaşıyor gibiyim. Kaç bahar gördüm, kaç yaz, kaç ayaz kış gördüm, kaç insan tanıdım, kaç kişi öldü, kaç kişi doğdu, ne kadar yol gittim, ne kadar üzüldüm, ne kadar sevindim, nelerden vazgeçtim, nelere kimlere sarıldım?
Günlerdir bunu düşünüyorum ruh sömürücüsü bu düzenle nasıl yaşanır?
Rabia Can
Комментарии