top of page

"Açlık Oyunları"


“AÇLIK OYUNLARI”


Açlık Oyunları’nı bilirsiniz uzun bir süre önce kitabı yayımlanmıştı, ardından da filmi. Bir distopya... 12 eyaletten oluşan bir ülkede seçilen genç kadın ve erkek oyuncuların savaşıp, hayatta kalma mücadelesiydi. Yaşadığımız bu sürece o denli benziyor ki hepimizin verdiği yaşam kavgası bir bilim kurgu simülasyonu gibi.. Ama gerçek!


Kasım ayından beri süregelen toplu intiharları konu edinen bir yazı yazmayı düşünüyordum ve bu ismi seçtim konu başlığı olarak. Bir türlü olmadı. Taa ki Sibel Ünli’nin yaşamına son verdiğini duyana kadar. Gencecik bir kadının iç dünyasını sosyal medyaya yazarak bağıra bağıra ayrılması ve sesini tek bir insana bile duyuramamış olması. Yetememiş olmamız... Çok acı!



Ardı ardına geldi intihar haberleri. Fatih’te Yetişkin ailesinin siyanürle topluca intiharı ardından Antalya’da yine dört kişilik ailenin intiharı ve Bakırköy’den siyanürle toplu intihar...Gazete başlıklarına çarpıcı manşetlerle yansıdı. Werter etkisinden tutun da, toplu intiharların cinayet olduğuna kadar. Tabii devlet erkanı bu duruma “Türkiye’de ekonominin kötü olduğu algısı yaratılmak isteniyor” gibi saçma sapan açıklamalar getirse de son dakikada ramazan pidesi gibi akla gelen psikiyatristlere, sosyologlara sorulup danışılıyor. Kimi psikiyatristler vahim olayları depresyon olarak değerlendiriyor, kimileri de çözülemeyen ekonomik sorunların insanları öğrenilmiş çaresizliğe sürüklediğini savunuyorlar. Bir bakıma haklılar ancak tek başına yeterli değil. Virüs gibi yayılıyor intiharlar, genç-yaşlı demeden. Ana-baba, çoluk-çocuk demeden... En acıklısı belki de Antalya’da iki çocuğuyla intihar eden genç ailenin, çocuklarının yaşam haklarını onlara tanıyamaması...Çocuklarını bırakacak, koruyacak bir devletin, arkalarında onlara bakacak bir toplumun olmaması ne acı!


Yeni yıldan beklentisi iş bulmak olan kafası açık, düşünceleri berrak bir kadının yaşamdan umudunu kesip hayatını sonlandırmış olmasını sadece depresyonla açıklayıp çekilebilir miyiz?


Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre 2018 yılında Türkiye'de 3161 kişi yaşamına son verdi. 2019 rakamları henüz yayınlanmadı. Bu günde ortalama 9 kişi demek. Kadınların, gençlerin, hakkını alamayan işçilerin, işsizlerin intiharlarını gördük. Dolayısıyla sadece psikolojik rahatsızlık ya da depresyon açıklamaları yaparak kurtulamaz kimse.

Emile Durkheim’ın İntihar adlı eserinden bir alıntı yaparak devam edeyim;“Kişinin yaptığı ve ilk bakışta sadece kişisel yaratılışını dışa vurur görünen hareketler, gerçekte; dışa vurdukları toplumsal durumun uzantısından başka bir şey değildir.”


İntihar olaylarına baktığımızda intihar kararı bireyin kendi yaşamına son verme iradesi olarak görülse bile onu intihara sürükleyen koşulların, intiharı yaratan sebeplerin toplumsal sorunlar olarak görülmesi gerekir. Bu vakaların yaygın olarak savaş zamanlarında, ekonomik krizlerde ve toplumsal yozlaşmanın yoğun olduğu dönemlerde görülmesi rastlantı değil! Çünkü ideolojik bir durum. Sosyalist rejimlerde toplu ya da bireysel intiharlar görmeyiz. Uzun ve rahat süren bir yaşamdan sonra ötenazi hakkı konuşulabilir belki.


Yozlaşma, çürüme, savaşlar, kriz yaşadığımız toplumsal sistemin, üretim ilişkilerinin bir sonucu. Kapitalist sistem gençleri, kadınları ve üretici güçleri yaşamak istemediği koşullara mahkum edip bizleri kendi üretici etkinliğimize yabancılaştırıyor. Umutsuzluk ve çıkışsızlık yaratıyor.


Öyle ki toplumun dinamik kesimi olan gençler sistem tarafından tehdit olarak görülüp baskı altına alınıyor. Kimi gençler örgütlü bir güçle “hayallerini değil kapitalizmi yık!” diyor, kimi gençler rekabetle, örgütsüzlükle sınanıp, umutsuz ve geleceksiz bırakılıyor. Üniversite yemek zammı eyleminde bir avuç gencin polis joplarıyla dirençleri kırılmaya çalışılıyor.

Sistem biz kadınları kendine tehdit gördüğü için dinci faşizm tarafından baskı altında tutuluyoruz. Hergün şeriat propagandalarını yaparak yaşamımızı kısıtlıyor. Ekonomik olarak üretimin dışına itiliyor, güvencesizleştiriliyoruz. 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Mücadele Günü yapılan yürüyüşlerde bile şiddet uygulamaktan kaçınmıyor devlet. Şili’li kadınlara destek için dans edenlere saldırmayı kendine hak görüyor. İşçiler, sınıfın ilerici gücü sendikasızlaştırılıyor, güvenlik soruşturmalarıyla korkutuluyor, kıdem tazminatı gaspediliyor, örgütsüzlüğün yayıldığı bu dönemde eyleme geçtikleri anda gözaltı ve tehditlerle gözdağı veriliyor. Açlığa, yokluğa, yoksulluğa mahkum ediliyoruz.


Peki ya ne oldu da tüm bunları bilen, farkında olan, gören, sorgulayan insanlarımız intihar ediyor?


Sibel Ünli; üniversite öğrencisi kürt bir genç. Demokrat, gençlik panellerine katılan, insancıl, zeki bir kadın. İntihar etti! Beni bu düşüncelere daldıran Sibel geleceksizlikle, umutsuzlukla başa çıkamadı. Okulu bitse bile iş bulamayacağını biliyordu. Ama çözümsüz ve ne yapacağını bilemeden çekip gitti.


Evet zor koşullarda yaşıyoruz, tek başımıza kalsak yaşamsal zorlukların üstesinden gelemeyeceğiz belki de. Bizi bu çıkışsızlığa sürüklemeyen yegane şey samimi, gerçek ideolojik örgütlülük. Bilinç bunların hepsinin üstünde. Sibel’e bu umudu veremeyen, bilinci aktaramayan bizler de kendine sosyalist diyen herkes gibi en az sistem kadar suçluyuz!

Sosyalizmi konuşmaktan kaçınılıyor, başka bir dünyayı kurmak isteyenlere öcü gibi bakılıyor. Devrime inanmak; ayakları yere basmamakla ifade ediliyor. İnsanların enerjisi, değişim umudu, mücadele azmi sandık peşlerinde tüketilip talan ediliyor.Evet yabancılar değil maalesef bizim cenahımız yapıyor bunu. Kendilerini demokrasi inşaa meleği olarak ilan edenler faşizmde demokrasi mücadelesinin bir türlü azraille dans etmek olduğunu anlayamıyorlar. Peki sonuç? Koca bir umutsuzluk!


Onlar bu gerçeği anlayadursun, bizler gerçek özgürlüğümüzün nasıl geleceğini ve kurtuluşumuzu nasıl sağlayacağımızı her yerde en yüksek sesle haykıracağız. Tek bir insanımızı kaybetme lüksümüz yok!


Yeniyi kurma umudumuzdan, azmimizden asla vazgeçmeyeceğiz. Tek başına değil örgütlenerek, tüm toplumu komite ve konseylerde örgütleyerek ve buna karşı doğru araçları kullanarak mücadele edeceğiz.Tüm insanlığın yegane kurtuluşu olan Sosyalizmi kuracağız. Uzak değil! Çok yakın!


Aksi halde o arenalarda bize sundukları karanlık sürreal dünyanın açlık oyunlarını oynarken bulacağız kendimizi!


Nil Erten

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


EKA3-01.png

dünyaya başkaldırıyoruz!

© 2023 by RAFTER'S. Proudly created with Wix.com

bottom of page