Oysa; bahçede oturup kuşların ne anlatmaya çalıştıklarını anlamaya çalışıyor, yeşillenen ağaçları, börtü böceği izliyordum. Ve bu kentte bunu teklifsizce yapacak bir alana erişim için yol yapmadan, konutun kapısını aralayıp çıkabiliyor olmanın yoksullara özgü minnetini duyuyordum belki de. Bazen deşarj yahut şarj olmak için yapar insan, sessizliğin içinden gelen sesleri duymaya çalışır, onları anlamlandırmaya çalışır, hayal kurar içinden gerçekleri ayıklar… Gerçek olmayan hayalleri olur mu insanın bilmiyorum. Yani hayal diye zihnimizde imgelenen şeyler, hiç bilmediğimiz şeyler olamaz diyerek böyle dedim. Bilmiyorum, bazen ne gerek var, şimdi derinine inme, yüzey iyi, diyen biri sesleniyor sanki içeriden. Şimdi seslenen sesi tanıyorum, konuyu bağlamından kaçırma kızım diye sesleniyor bana. Bu sefer buradan yola çıkarak dinleyeceğim o tanıdık sesi. Çünkü o ses de tanıdık bir kadın sesi. İçimdeki hangi kadın kim bilir? Ben bilmiyorsam kimsenin duymayıp sadece zatalimin duyduğu sesin, hangi kadıncağızdan geldiğini kim bilecek? Bazen bunlar koro halinde de bir araya geliyorlar. O zaman onlara teker teker konuşmalarını, zira karmaşadan hangisinin ne söylediğini anlamadığımı söylüyorum. Yahu şizofrenik belirtiler değil, sizi temin edebilirim, bunlar. İnsan içe dönünce oluyor böyle. Kendimden biliyorum.
Şimdi girişteki, “organik” ortama geri dönersem tamda böyle bir anda geldiler. Gelenler hiç de yakışmadı o ana ve doğal ortamıma sizi temin edebilirim. Önce birdiler sonra iki üç baktım bunlar çoğalıyor. Tam 10-15 kişi filan olduklarında anlık salaklığımdan ayılıp, polis olduklarını anladım. Ne mutlu bir aydınlanma değil mi? Sivil, resmi, uzun, kısa, esmer, sarışın çeşit bolluğu olan bir grup erk’ek içlerinde bir tane de başı örtülü 20’li yaşlarının başlarında ürkek bir kadın polis. Kadın diye ayırmıyorum inanın, çünkü hizmet alanı belli, ama o grubun yanında eğreti duruyor. Ve almaya geldikleri dişiler arıza çıkarmasın diye son anda çağırmış olduklarını hissediyorsunuz kadını görünce. Bu kanaatimin doğruluğunu; üstlerinden, üst arama emri aldığında, saflıkla “özür dileyerek” işine başlamasından daha net anlamış oldum. Çünkü kadın boş bulunmadı, bildiğin saflığından yaptı bunu. Neyse onun kıyafetlerime dokunuyor diye özür dilemesi hangi sınıfın emniyetini sağlamak için orada olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Sonuçta genç bir kadın ve hangi sebepten olmuşsa olmuş ve para kazanmak için polis olmaya karar vermiş bla bla bla… Tecrübesizliğini üzerinden atınca nasıl dişi bir pantere dönüşeceğini zaman içerisinde tekrar karşılaşırsak o zaman anlatırım. Bu arada benzetme içinde adı geçen panter’den özür diliyorum. Ama oda benzetme de, gücünü ve laf aramızda vahşiliğini kullanmak istediğimi anlasın bir zahmet. Nerede kalmıştım.
“Salaklığımda”… Bazen gönyem kayar ama kendimi anlatırken nerede bıraktığımı hemen hatırladım. Evet polis olduklarını anladım. Ha bir de ikisinin ellerinde uzun namlulu silahları vardı. İlginç! Ve daha bahçe kapısından girdiklerinde görmedikleri bir noktadan, kendilerine “hayırdır” diye seslenen sesi aramaları ve irkilmeleri de bence böyle detaylarla ilgilenenler için bahse değer bir detay. Çünkü, korku, kaygı gibi duyguların tekinsizliğinin ifadesi bu hallenmeleri. Evet görüş açılarına girdim, gözleriyle buldular beni. “Hayırdır” bozdu durumu, önce onların girizgah yapması gerekirdi. E öyle ya; hergün böyle ziyaretler almıyoruz sonuçta. Bu ziyaret karşısındaki “metanet” imi garipsediklerine kalıbımı basarım. Çok gözalıcı bir kalıbım olduğu söylenemez aslında. Bildiğin memleket ortalamasının altında bir boy, yaş aldıkça alınmış bir kilo… böyle söyleyince bende bu kalıptan bahsetmenin yersizliğini farkettiğim için “kalıbı” unutun. Kendime; günlük yaşamda sokak ağzı insanı “özgürleştiriyor” martavalından kurtulmam gerek notunu da düştükten sonra, “iç huzuruyla” devam edebilirim sanırım. Almaya geldikleri şahsı aslında şahısları tanımadıkları belli bir ifadeyle; adımı ve hakkımda şikayet olduğunu söyleyip karakola kadar kendilerine “eşlik” etmem gerektiğini söyledi ,saçı kırlaşmış ızbandut tipli olan. Kimin kime “eşlik” edeceği yada burada “eşlik” sözcüğünün yerine oturup oturmadığına siz karar verin. Bir durum komedisinin ön açılış repliği gibi geliyor benim kulağıma olan şeyin kurulmuş cümlesi. Velhasıl; kim şikayetçi, şikayet konusu nedir? Sizi buraya böyle tam tekmil getiren nedir gibi soru diyaloglarından sonra… Reisi cumhura yapılmış bir hakaret için ifadeye karakola çağrılıyorum. Ha bir de bunu kızımla birlikte yaptığım söylenerek O’nun da On’lara eşlik etmesi gerektiği ekleniyor ön diyaloga… Durumda yani aynı şeyi ikimiz birden nasıl yaptığımızı soran cevaplayan diyaloglara girmiyorum burada. Yani aslında O an orada girişilen şeyi burada detaylandırmayacağım demek daha doğru olacak. Neyse; aslında olanın ne olduğunu anlayarak, niye bu kadar çabuk olduğuna hayıflanarak, ama gelen izbandutların niye böyle salakça bir çağrı yaptığını düşünerek kızıma olanı anlatmak için eve giriyorum. Evin dış kapısı aralık. Küçük “zanlı” uyuyor. Aslında saat uyumak için alışılmış bir saat de değil. Ama sabaha kadar uyumamış olduğu için günün en verimli saatlerinde kim bilir rüya mı görüyordu yavrucağım, bilemeden sesleniyorum. Kızım uyanır mısın? Ihhhh gibi belli belirsiz bir ses. Eliyle yanağına sinek konmuş da kovalıyormuş gibi bir hareket. Sonra tekrar; kızım uyanır mısın? Ve tabii biraz da huzursuz etmemek için normalin altında bir sakinlikle yapıyorum bu çağrıyı. Sonuçta O’da hergün tarafımdan, kapıya gelen polislerin ana-kız ikimizi birden sorguya götürme talebini bildiren bir çağrı ile uyandırılmıyor. Üçüncü de “kızım misafirlerimiz var uyanman gerekiyor” diyorum ve tek gözü açılıyor. “Anne kim geldi, ben niye”…. derken, “kızım kapıda polisler var sakin ol ve kalk, ifadeye çağırıyorlar” diyorum, yanağından öpüyorum, uyanıyor. “Arkadaş insan böyle uyandırılmaz ki” diyerek doğruluyor yerinden. Bunu bana söylemediğini ikimiz de biliyoruz. Hazırlanıyoruz, dışarıda çıt yok. Pür dikkat içerideki hareketliliği ve sesleri duyabildikleri kadar dinlemeye anlamaya çalışıyorlar. İçeride panik yok, feryat ve sızlanma yok. Belki o kadar hazırlıklı geldikleri nümayiş sırf bu yüzden yalan oldu. O neydi öyle; yok evin etrafını sarmak, uzun namlulu silah, kendine tim şefi edası vermeye çalışan karakol güvenlik şube polisleri, yok bahçenin dışında ve içinde konuşlanmak ha birde nokta konuşlanmaları filan. Şimdi iki kadınız biz o anda sorguya götürülmek istenen. Ne kendimi ne kızımı ne de bizi aslında gerçekten almaya getiren sebepleri küçümsemiyorum. Ki ben böyle bir hadsizlik yapmıyorum da… Gelenler büyük oynayıp, büyük prodüksiyon kurmuş bence. Oldu üzerimizde helikopterler filan uçsa, helikopterin içinden halatla bir özel harekat timi inseydi filan. Belki de iki “azılı kadın teröristi” almaya gelen araç çelik zırhlı filan olsa, o adı değişik sürüngen-uçan hayvan isimlerinden olanlardan. Akrep miydi, Atmaca mıydı ??? Onlardan işte. Sonra biz içeride hazırlanıyormuş gibi yapıp, zulada sakladığımız el bombalarını dışarıya üzerlerine atsaydık. Sonra içimden “atma Ziyaaaaa!” diye geçirip kahkahayı koyverseydim filan.
Neyse… ne diyordum feryat, figan, telaş yok. Yok tabii. Size şunu tüm samimiyetimle söylemeliyim ki; daha makul mesela telefonla yada sade bir şekilde kapıya gelen memurun daveti üzerine de giderdim karakola ifadeye. Ama yok; illa yolu yokuşa süreceğiz. Sürelim efendim sürelim. Herşey bize yokuş zaten. Evimin de, hayatın da yolu yokuş. Sonra ne mi oldu: Önce “el bombası atmak” yerine sosyal medyadan gözaltına alınıyoruz haberiniz olsun dostlarım diyen bir paylaşım attım. Sonra dostlarıma haber veren bir mesaj attım. Madem o an bizi der-dest etmek için bahaneleri sosyal medya paylaşımı. E bari sosyal medyayı etkin kullanayım dedim bende. Ve bunu iyi ki de yapmışım. Çünkü; karakola götürüldüğümüzden 10 dk sonra güzel bir kadın avukat geldi. Ama biliyorum ki; o an O’nun varlığına gereksinim duyan herhangi biri için de yapardı bunu. Ve aynı zaman da sağlığını da riske atarak geldi oraya.
Çünkü biliyoruz ki; şu günler dünyayı saran bir pandemi mevcut. E tabii bunun için alınması gereken kişisel önlemler, sosyal mesafe, maske vb de dahil oldu yaşantılarımıza. Lakin; sen uyarmazsan bizim büyük prodüksiyoncular için virüs, pandemi hak getire. Önce diyaloglar esnasında mesafe uyarısı, sonra araca binecek insan sayısı için uyarı, sonra el hijyeni, temas uyarıları gibi…. çeşitli aralıklarla tarafımdan yapılan ikazlar. Ama garip bir şekilde dinliyorlar. Bilmiyorum mahalle karakolu, mahalleli olmak, onlara göre suç vasfın ne kadar etkendir. Yoruma açık bunlar. Ama şu açık ki; sen ses etmezsen mevlam kayıra hikayesi… zaten böylesine kritik bir evrede gözaltı telaşı bunun göstergesi değil mi?
Sonra daha evvel başıma gelen “bir arkadaşıma bakıp çıkacağım hikayesinde” olduğu gibi… 2 sene önce yaşadığım aslında başka bir traji-komik süreci ( şimdi detaya girmeye gerek yok) kızımla böyle kodladık. Acılarımıza espiri katınca daha az acıtıyor belki de ondan böyle kodladık. Trajediden komedi üretmek de aslında bir yanıyla böyle bir şey değil midir? Belki… O hikayede olduğu gibi ben yine gayet rahat karakol ifademi verip çıkıp gideceğim, savcı durumu incelemek için gün verir gider orada da ifademizi veririz derken… Savcı bey, mevcutlu getirilmemizi buyurmasın mı? Sıkıntı değil, daha önce kalmadığımız yerler değil kalırız nezarette de. İnsan içinden şunu geçiriyor, yahu siz evden aldığınız insanın hangi kaçma şüphesi ile mevcutlu getirilmesini talep edersiniz ki? Sonra içinden geçirdiğini yüksek sesle de dile getiriyorsun ama sonuçta o gece nezarette sabahladık, 1 lt’lik su şişem ve ben. Ve literatürümüze “mahalle karakolunun nezarethanesi soğuktur” gibi sevimsiz bir espri katılmış oldu. Çünkü soğuktu ve üzerimdeki kaşe kabana rağmen çok üşüdüm. Kızımı 18 yaşından küçük olduğu için orada tutmayıp, eve gönderdiler. Ne kadar büyük bir nezaket göstergesi. Yalnız şunu açık yüreklilikle söylemeliyim ki; annesi olmanız orada ve savcılık aşamasında, hakim karşısında aynı dosyanın bir figürü olmasaydınız bile beş kuruş etmiyor. Çünkü; polisin yasal olarak ifade alma yetkisi olmadığı ama gözaltı emri verip karakola götürebildiği çocuğunuz, savcı karşısında ifade vermeye götürüldüğünde o canım kadın avukat sizden daha etkin bir güç olarak giriyor devreye. Analık kurumu; kıymetli yasalar karşısında pek hükmü olan bir kurum değil. Ana'ysan analığını bil. Bitti.
Ayrıca şu cumhurun reisine hakaret içerdiğini düşündükleri sosyal medya paylaşımının da içeriğinden bahis açmayı bile yersiz buluyorum. Ama kısaca şöyle söyleyeyim; o paylaşımda ifade edilen meslek erbabı ile cumhurbaşkanı arasında nasıl bir bağ kurdular!… Kendileri bilir!
Velhasıl nur topu gibi bir “ev hapsimiz” oldu. Biz yolumuza bakacağız, onlar kararlarına.
Ha bir de; sokak lambası görünümlü güvenlik kameralarına dikkat edin lütfen.
Not: Bu yazı çok fazla “kinaye” içerir.
Comentarii