Bugün dünyada yalnızca kadına karşı saldırılarda büyük bir artış görülmüyor, kadınların özgür ve eşit yarınlar için eşitsizliğe, saldırılara, ezilmişliğe karşı mücadelesinde ve eylemlerinde de elle tutulur bir artış ve yükseliş var. Denebilir ki, kadınların mücadele, örgütlenme ve bilinçlenmelerinde görülen bu ilerleme, kadınların mücadele tarihinde görülen en yoğun ve en büyük gelişmedir. Bu kısa süreye kadınların büyük mücadelesi sığar. Bütün bunlar tam da kadınların kurtuluşunun ne kadar yakın olduğunu gösteriyor.
Kadınların, kadın talepleri yönündeki mücadelesi, sanayi devrimi öncesi daha seyrekken, sonrasındaysa yoğunluk kazanıyor. Bu, bir rastlantı değildir. Kapitalizmin gelişmesinin, büyük sanayinin küçük ev ekonomisi üzerinde devrimci bir etki yaparak, kadını evden çıkarıp, toplumsal üretim alanına çekmesinin bir sonucudur. Kadın işçiler, fabrikalarda, atölyelerde, tarımda erkek işçilerle bir araya geliyor ve birlikte, kendi sınıf çıkarları için mücadeleye atılıyor ve örgütleniyorlar. Bunun yanında kadınların ekonomik alanda, toplumsal ve politik alanda eşitsizliğine karşı talepler ve eylemler de gelişiyor. Fakat bu mücadele yoğunluk, militanlık örgütlenme ve bilinç yönünden asıl gelişmesini yirminci yüzyılın başlarında yapıyor. Kadın hareketinde bu sırada görülen belirgin ilerleme, komünist kadınların girişimi ve önderliğinde sağlanıyor.
Yirminci yüzyılda proleter çağının başlamasıyla kadınlar, o güne kadar görülmeyen en etkin mücadeleyi bu süreçte ortaya koydular. Toplumsal devrim çağı, kadınların etkin kitlesel ve bilinçli katılımıyla başarıya ulaştı. Toplumsal devrim de kadınların kurtuluşunun yolunu açtı, yüksek bir politik bilinç kazandırdı ve tüm dünyadaki kadınların bu yolu izlemesini sağladı. Bu süreçte elde edilen birikim bütün bir yüzyılı etkiledi. Bu tarihten sonra, kadın mücadelesi de kadınların tam kurtuluş hedefli mücadelesi biçiminde bilinçli bir mücadele olarak gelişmeye başlar. Bu, bilinçli, örgütlü, amaçlı bir mücadeledir.
Kadınların gerçek eşitlik için ayaklandığı her yerde, burjuvazi, bunun devrime yol açmaması, ya da devrimi ateşlememesi için, sınırlı ödünler vermeyi kabul eder. Gerçek eşitlik, bir devrim sorunudur. Oysa biçimsel eşitlik (yasa karşısında eşitlik) burjuva egemenlik çerçevesinde bir çözümdür. Büyük burjuvazi bu konuda tutucu olmasına karşın, kitlelerin mücadelesinin eşit hakların elde edilmesi yönünde ilerlemesini engelleyemediği zaman, biçimsel demokrasiyi, biçimsel eşitliği vb kabul etmek durumunda kalır. Fakat bu ortamda, egemenliğini güvence altına alır. Tekelci sermaye, en kritik anlarda, sınırlı ödünler verebilir ve vermiştir. Böylece, bir an için kadınların, işçi sınıfının, halk kitlelerinin ayaklanma ve devrim tehdidinden kurtulmuş olur. Burjuvazi, bazı istemleri kabul ederek, kadın hareketini yasal çerçeve içinde tutmak ve onu kontrol etmek istiyor.
Yasa karşısında hala da biçimsel eşitliği kabul etmesi uygulamada da buna uyması anlamına gelmez. Kadınlar, bütün ezilenler, her gün, bu durumu yaşıyor, görüyor. Kadınlar, mahkeme kararlarının nasıl da erkeklerden yana tavır aldığını sürekli yaşıyor. Uygulamada cins eşitsizliği sosyal ve siyasal hayatın her alanında çok belirgin. Tam da, bu durumun tamamen ortadan kalkması için kadınlar ileri devrimci hedefler yönünde hareket etmelidir.
Devrimci hedefler yönünde hareket, politik bilinçle bağıntılıdır. Sadece politik bilinç değil, politik devrimci bilinç gerekiyor. Devrimci politik bilinç, eski toplumsal yapıyı yıkma ve kadınların kurtuluşunun gerçekleşeceği, yeni bir toplumsal yapıyı kurmayla ilişkilidir. Politik bilinç, dikkatlerini yalnızca kendi üzerine yönelterek kazanılmaz. Dikkatlerimizi, toplumun tüm katlarına, toplumsal, siyasal yaşamın tüm alanlarına yönelterek kazanabiliriz. Kendimizin ve tüm ezilmişliğin bilincine bu yolla varabiliriz. Kadınların konumu her şeyden yalıtık, kendi başına bir olgu değildir. Toplumdaki diğer tüm olgularla bağı var ve ancak karşılıklı bağıntı içinde açıklanabilir. Kısacası, kadınların kurtuluşunu daha derin bir bakışla ele almamız gerekiyor.
Kadının eşitsizliği, toplumsaldır. Toplumsal eşitsizlikte, ezen ve ezilen ilişkisi verilidir. Dolayısıyla eşitsizlik çelişkiyi doğurur. Cins eşitsizliği çelişkinin zeminini oluşturur. Eşitsizlik ezen ve ezilen arasında çatışma demektir aynı zamanda. Eşitsizlik hayatın her alanında egemen olduğu için, çatışmada hayatın her alanında ortaya çıkar, varlığını gösterir. Eşitsizliğin, çelişki ve çatışmanın ortadan kalkması için, bunun temelindeki ekonomik ve toplumsal sistemin, değişmesi gerekiyor.
Çözümü bugünkü özel mülkiyet toplumunda arayanlar, bilmelidir ki kapitalist toplum, doğası gereği sınırlılıkları olan bir toplumdur. Sermayenin büyümesi, her kez, kendi doğasında ileri gelen sınırlılıklarla karşılaşır. Sermaye, önüne çıkan sınırları aşma eğilimi gösterse de, yine kendi yapısından kaynaklanan aşamayacağı yeni sınır önüne koyar. Dolayısıyla sınırlı bir toplumda ortaya konan çözümler de sınırlı ve eksik olur. Biçimsel eşitlik, bu toplumda varılacak son biçimdir. Bu da zaten hiçbir zaman tam olmaz, gelişmemiş ve sınırlıdır. Kadın sorunu radikal, yani temelde bir çözümü gerektirir. Kapitalist toplumdan daha yüksek bir toplumda, eksiksiz ve tam bir çözüm gerçekleştirilebilir.
Kadınların gerçek özgürlüğü ve gerçek eşitliği, yani gerçek ve tam çözüm yönünde istemlerin binlerce kez ifade edilmesi, bunun gerçekleşmesi anlamına gelmez. Çözümü sayısız defa ifade edilmesinden sonra da; sorun çözülmeden orta yerde duruyor. Bunun için toplumun temelden değişimini önümüze koymalıyız.
Görüşlerimizi, sloganlarımızı öyle ifade etmeliyiz ki, hem gerçeği doğru olarak yansıtsın, hem yeni uyanan sıradan bir kadını bile, ilk anda etkilesin ve önümüze koyduğumuz hedefe yöneltsin. Özlü ifadelerimiz, sloganlarımız, kadın kitlelerine bilinç taşımalıdır.
“Dünyanın yarısı kadın” ifadesi, kadınların dünyanın yarısını oluşturduğu halde, cinsel eşitsizlik nedeniyle hak eşitsizliği içinde olduğunu belirtmek için kullanılıyor. Oysa kadın, bu toplumdaki konumu, bütün çarpıcılığıyla çok özlü bir şekilde konmalıdır.
Bu ifadeyi şöyle koyarsak, amacımız açısından daha anlamlı olur: DÜNYANIN YARISI, DÜNYANIN ERKEK YARISI TARAFINDAN EZİLİYOR. Bu şekilde bir ifadelendirme, bunu okuyan herkes üzerinde bir etki yaratır. Kitlelere yönelik ajitasyonda bu yaklaşım gözönünde tutulmalı. Sorun sade, fakat güçlü biçimde ifade edilmelidir.
Kadınlarda tam bir duygu patlaması yaşanıyor. Bu sadece, kadınların bu kadar ezilmişliğinden gelmiyor. Hergün yaşanan, yaşamın bütün alanlarında, iyice iğrençleşen, kadınlara yönelik erkeğin, toplumun, devletin, sermayenin saldırılarından geliyor. Kadınların öfkesi her saldırıdan her katliamdan, her baskıdan sonra biraz daha artıyor, birikiyor ve bir yerde patlıyor. Öfke patlaması kendini birçok biçimde açığa vuruyor. Tüm bu eylemlerin, kadınların harekete geçmesinde büyük etkisi oldu. Fakat ortaya konan mücadele, kadın hareketini hedefine vardırmaya yetmedi. Oraya varmak için başka zaman kolay kolay elde edilemeyecek güç birikimi, deneyim, militan mücadele, bilinçlenme sağladı. Bu değerlerle gideceğiz daha ileriye. Bu değerler kazanmak için önemli bir dayanaktır.
Gerçek eşitlik ve özgürlük içinse daha büyük bir başkaldırı gerekiyor.
Comments