2004 yılında genç bir İran’lı kadın; “... annemin neden ‘Şu İslam Cumhuriyeti dediğiniz şey kesinliklde nedir?’ diye sormadığını merak etmekten kendimi alamıyorum. Neden, '...bize verdiğiniz sözlerin güvencesi ne' diye sormadığını. Her zaman (tekrar tekrar) karşılaştığım cevap şu: anne-babalarımızın kesinlikle emin oldukları tek şey, Şah’ı istemedikleriydi. Hepsi bu.” diyordu. (Biz İran’ız, Derleyen: Nasrin Alavi)
“Hepsi” Şah’ın dervilmesi içindi ama yerine ne geleceği, “kesinlikle ne olduğu” sorusunun yarım bırakılmış (ya da hatalı, eksik alınmış) olmasının yeni nesillerce kabul edilemezliğini görürüz sözlerde... Yeni bir devrim ihtiyacını hayatlarından çıkarıyorlar ve “gündelik yaşamın uçurumu”nda birbirlerine ezilenlerin devrim hakkını kullanma cesaretini veriyorlar. Bir tekrar değil onlarınki, önceki hareketi ve bilinci aşıyorlar. Daha büyük bir cesaret, kararlılık ve daha kavrayışlı bir bilinç göstermeleri gerektiğinin farkındalar.
1999’daki büyük “öğrenci ayaklanmasında” reform talepleriyle devrim sözleri yanyanaydı ve 2000’ler boyunca bu durum kısmen böyle devam etti. Ama bir kez devrim nesnel, toplumsal koşullar tarafından ortaya çıkmıştı ve artık önüne geçilemez bir talep olarak yeni nesillerin, emekçilerin arasında güçlenişini sürdürdü. Her isyanda, ayaklanmada kitleler mücadele yeteneğini ve bilinçlerini geliştirirken, harekete düşürülmek istenen “emperyalist komplo” gölgesiyle de uğraştılar. Faşist molla iktidarının çürümüşlüğünün, yolsuzluğunun, şatafatının, baskısının, gericiliğinin hiçbir çuvala sığmayışı ve bunun kitlelerde uyandırdığı öfke, devrimci kalkışmaların meşruluğuna daha geniş yığınların katılmasını sağladı. Özcesi, İran’da uzun süredir süreç, bir protestoyla, birkaç güne yayılan öfkeli gençlik isyanıyla kalmıyor, araları giderek sıklaşan ayaklanmalar biçiminde sürüyor.
Bugünkü isyan-ayaklanma dalgası için çoğu insan, kadınların isyanı adını veriyor. Ki bu, hiç de yanlış değil. Kadınların ısrarlı, cesaretli çıkışı, başı çekiyor olmaları bu adlandırmayı hakediyor doğrusu... İsyancı kadınlar meseleyi “türban” olarak koymayacak kadar politikler. Eksiksiz ve tam bir özgürlük gereksinimi için de – “kesinlikle ne olduğu” ve “güvencesi” ancak kendilerinin de doğrudan dolayımsız yol aldığı halk iktidarı olan – toplumsal kurtuluş mücadelesinin en önemli toplumsal gücü olarak sahnedeki, isyancı kadınların içinde bulundukları bilinç, devrimci-sosyalist bir politik bilinç bakımından eksiklikleri olsa dahi, o liberal soslu özgürlükçülerden kat be kat ilerdeler. O nedenle, kesintiye uğratılarak ellerinden alınan ‘79 Devrimini aşan yeni bir toplumsal devrimin saati kadınlar, gençler, emekçiler tarafından işletilmektedir.
1979’da Humeyni ve şürekası gericiliklerini sokakların talepleriyle örtüleyerek devrime ortak olmaya çalışmışlar ve çaldıkları devrimi sermaye sınıfı için yeniden güvenli hale getirmenin çabasıyla 7 Mart 1979’da “örtünme zorunluluğu” ile birlikte bir dizi baskı ve zoru yürürlüğe sokmuşlardı. Sokaklardan kadınları çekmenin yasal terör ve baskı yolunu açmışlardı. Bu tarihten itibaren devrimin en dinamik fakat ne yazık ki, toplumun gözden çıkarmada en zayıf kesimi kadınlar üzerinde bir kıyım başlatarak, kitleleri, karşı-devrime teslim olmaya itmişlerdi. Kadınlar buna teslim olmamak için direndi, mücadele etti fakat “dinsel özgürlük” ve “Şah rejiminin” devrilmiş olmasının yeterliliği içinde toplumun bir kesimi ya evlerine çekildi ya yeni iktidara militan oldu ya da diğer kesimi kadınlarla aynı kaderi paylaştı.
“Şah rejiminin” devrilmesi etrafında toplanan, özgürlüğü için dövüşmenin onurunu, gücünü elinde tutan kadınları sokaktan çekmek için, tarihte eşine az rastlanır bir kıyım ve baskı, mollalar tarafından uzun yıllar sürdürüldü. “İslam Cumhuriyetine karşı suç işledikleri gerekçesiyle idam edilecek olan “cennet kapıları”nın kapatıldığına emin olmak isteyecek kadar “ince” pervasız şiddetin yanında, sokak başlarında, “ellerinde kanlı satırlar” jiletlerle ruj sürmüş kadınların dudaklarına “cerrahi müdahale” yapıldı. Kadınların her davranışından “İslam Cumhuriyetine karşı suç” çıkaran faşist molla iktidarı, 79-89 arası milyonlarca kadını her biçimde cezalandırırken, binlercesini de idam etti. 1980’lerde idam edilen 30 bin (otuz bin) siyasi tutsağın %12’si kadındı. İşsiz yığınlardan (lümpen) oluşturulan “islami milis birlikleri” sokaklarda, kapı önlerinde, okullarda, fabrikalarda “islam cumhuriyeti”nin her türlü karşıtlarını ezmek için çalışıyordu. Kadınların giyim ve davranışlarının islama uygun olup olmadığını denetlemek ve cezalandırılmalarını sağlamak da onların işi olmuştu. Ve bu iş hala devam ediyor. Ancak mücadelelerle geçen bu sürede kadınlar özgürlüğü simgesel şeylerde değil, daha derinlerde arıyor ve istiyor. Bu nedenle isyan, bugün, tepeden tırnağa silahlandırılmış örgütlü zoru (devlet) karşısına alacak kadar derin ve çaplıdır.
Bugün kadınların isyanını küçümseyen, gözden düşürmeye çalışanlar, “aslında artık saçlarını serbest örtüyorlar, makyajlarını yapıyorlar” diyerek bunda “emperyalist komplo”, “provakasyon” arayanlar yalnız aramak değil, aynı zamanda kadınların toplumsal kurtuluşlarını istemeyen gericilerdir. Bu bir reform talebi, hareketi değil, devrim hareketidir. Eminiz İran sokaklarında küçük burjuva liberaller, orta yolcular, reformistler, hatta emperyalistlerce desteklenenler de vardır. Dün mollaların yaptığını bugün onlar yapma arzusuyla bir kez daha sermaye sınıfının hem içerde, hem dışarda paçasını (iktidarını) kurtarmak için nice uğraş içindedirler. Fakat devrimci mücadelenin her anı, işte böyle görünen ve görünmeyen (sahtekar demokratlar!) sınıf düşmanları ile savaşımla doludur. İsyancı İranlı kadınlar “provakasyona gelmemek” ya da “komplo”ya alet olmamak adına sessizliği, eylemsizliği tercih etmeyecek denli devrimci düşünüyorlar. Ve “görünmeyen” sahtekarlar ordusunu alt edebilmenin yolu da ancak sosyalist-devrimci sınıf bilinciyle mümkündür. Devrimci bilinç, devrimci mücadele içinde kazanılır ve kadınlar tüm engellere rağmen bu yolda ilerliyor.
İranlı kadınların isyanına, başkaldıran dünya kadınları karşılık veriyor, mücadeleyi omuzluyor. İranlı kadınlar cesaret veriyor; faşizme ve her türlü gericiliğe, sömürüye, zulme başkaldırma cesareti ve kaçınılmazlığı... İranlı kadınlar, umut veriyor... Umudun yaratıcısı dövüşen, başeğmeyen insandır. Böyle bir umudun zerresini taşıyamaz, veremez kapitalist liberaller... İnsanlar kapitalizmi ve faşizmi yenebileceğini düşünüyor. Bu isyan, sönümlense dahi bu düşünce kök salmaya devam edecektir kadınlar, emekçiler gençler arasında...
Devrimin saati işliyor!
Sena Kızılırmak
Comments