Kadın sorunun en önemli meselelerinden birisidir ev içi emek. Bu soruna gerçek anlamda bir çözüm bulabilmek, kadınların toplumsal yaşamda daha aktif olarak yer almasını sağlayacaktır.
Kadının bitmek bilmeyen ev işleri içinde görünmeyen emeği bir kısır döngü şeklinde sürüp gitmektedir.
İlkel kabilelerde hayatta kalabilmek ve yaşamı devam ettirebilmek için zorunluluklardan doğan bir komünal yaşam vardı. Toplulukta var olan bütün işler tüm topluluğun işleri idi. Neslin devamı için çocuk bakılmasından tutalımda, barınak bulmaya, beslenmeye vs kadar. Zorunlu olarak toplumsal iş bölümünün ortaya çıkmasıyla beraber kadın, doğurganlık özelliğinden kaynaklı daha fazla ev içi alana çekilmek zorunda kalmıştır. (Kadının ev içi (domestik) alana çekilmesi, daha yerleşik bir yaşam sürmesi doğayı gözlemlemesini, mevsimleri anlamasını ve bunlara uygun ekim – dikim vs yapmasını da sağlamıştır. Aynı zamanda çeşitli bitkileri tanıyarak, bitki ve bitki köklerini şifacılıkta kullanmıştır. Çoğu zaman kabilenin hayatta kalmasını tamamen rastlantıya bağlı olan avcılık değil, kadının üretimleri sağlamıştır.)
“Çocuklarıyla birlikte birçok evli çifti kapsayan eski komünist ev ekonomisinde, kadınlara bırakılan ev yönetimi, tıpkı erkekler tarafından yiyecek sağlanması gibi, toplumsal bir zorunluluk taşıyan bir kamu işiydi. Ataerkil aile ile ve ondan da çok monogam bireysel aileyle birlikte, bu değişti. Ev yönetimi kamusal niteliğini yitirdi. Bu iş artık toplumu ilgilendirmiyor. O bir özel hizmet haline geldi; toplumsal üretime katılmaktan uzaklaştırılan kadın, bir başhizmetçi oldu. Toplumsal üretim yolunu kadına -ama yalnız proleter kadına- yeniden açan, günümüzün büyük sanayii olmuştur, ama bu yol , öylesine koşullar içinde açılmıştır ki, kadın eğer ailenin özel hizmetiyle ilgili görevlerini yerine getirmek isterse, toplumsal üretimin dışında kalır ve bir şey kazanamaz; ve eğer toplumsal üretime katılmak isterse, ailevi görevlerini yerine getirmekten uzak kalır. Fabrikadan, doktorluk ve avukatlığa kadar, kadın için tüm işkollarında durum budur. Modern tek eşli aile, kadının açık ya da gizli ev köleliği üzerine kurulmuştur ve modern toplum, salt tek eşli ailelerden – moleküller gibi – meydana gelen bir kütledir.” (Engels’ten aktaran Gül Özgür, Kadınların Kurtuluşu 2. cilt, sf:13)
Engels’in de belirttiği gibi ev işinin özel bir hizmet haline gelmesi ve kadının ev içi alana çekilmesi, ailenin bütün yükünün kadının sırtına yüklenmesine neden olmuştur. Evin içindeki işler, ev işleri görünmez emek halini almış, kadının yemek, içmek, uyumak gibi doğal ve yapması zorunlu şeyler haline bürünmüştür. Yani ev işleri kadının sırtına yıkılmıştır.
Kadın alışverişe gider, çocuğa bakar, evi temizler, yemek pişirir, çamaşırları yıkar, varsa hasta ve yaşlılara bakar vb bu liste uzayıp gider. Ailenin devamlılığını sağlamak kadının görevi haline dönüşmüştür. Bu sürekli bir kısır döngü şeklinde devam etmektedir. İster çalışma yaşamında olsun, ister olmasın bu ev içindeki bitmek bilmeyen kısır döngü devam eder kadın için. Bu kısır döngüden kurtulduğumuz zaman gerçek anlamda özgürlüğümüze adım atmış olacağız.
Peki evin dört duvarı arasında dönüp durmamıza neden olan ve biz kadınları köleleştiren bu kısır döngüden nasıl kurtulacağız?
İşte bu soruya verilecek cevap kadın sorununun çözümü noktasında somut yaklaşımı da gözler önüne serecektir.
Demokratik halk devrimimizi gerçekleştirir, gerçekleştirmez hemen ilk elden alınacak önlemlerin başında kadına dair yasalar çıkarmak olacaktır. Bugün kadının maruz kaldığı tüm insanlık dışı koşullara karşı savaş açılacak ve kadınları yaşamın her alanında eşit ve özgür kılmak için mücadele edilecektir. İlk elden ev içi emeğin toplumsallaştırılması yönünde adımlar atmak zorundayız.
Ev içi emeği toplumsallaştırmak, biz kadınları gerçek yaşamda, toplumsal yaşamda daha özgür kılacaktır.
Ev içi emeğin ücrete tabi tutulmasını öngören kimi görüşler var. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Kadını evin dört duvarı arasından çıkarmaz. Özgürlüğe adım atmasını sağlamaz. Aksine ev içindeki konumunu daha da perçinler. Toplumsal yaşamın dışında tutar.
Böyle bir parantez açtıktan sonra devam edelim.
Ev içi emeği nasıl toplumsallaştırabiliriz. En başta ev işlerini tek tek toplumsal işler haline dönüştürerek. Mesela çocuk bakımı tüm toplumun işi olmalı. Bunun için kreşler, çocuk yuvaları, oyun alanları vs kurulabilir. Kadınların mutfakta geçirdekleri bir ömür, ortak yemekhaneler kurularak çözülebilir. Büyük kamu mutfakları ile. Nasıl ki bugün restorantlarda aşçılar, garsonlar, bulaşıkçılar maaşlarını alarak çalışıyorsa; kamu mutfaklarında da aynı şekilde çalışabilir ve bunlar ortak yemekhanelere dönüştürülebilir.
Yani bugünden ortak yemekhanelerin, çamaşırhanelerin, kreşlerin, çocuk yuvalarının, hasta ve yaşlı bakım evlerinin alt yapısı bulunmaktadır. Bunlar sosyal anlayışla yeniden düzenlenip, gerçekten insana değer veren bir anlayışla ele alınarak tüm toplumun hizmetine ücretsiz olarak sunulabilir. Bugün hasta bakımhanelerinden olsun, kreşlerden ya da yurtlardan vs parası olanlar faydalanmakta. Üstelik bunlar tümden kar amaçlı olduğu için doğru düzgün hizmet bile sunmuyor. Buralarda gerçekten insan sağlığı gözetilmiyor.
Hastalara müşteri gözüyle bakan bir anlayışla kar odaklı hareket eden kapitalist sistem altında kurulan sosyal kurumların hemen hepsi parası olanlar içindir. Huzurevlerine bile yaşlılar asgari de olsa bir maaşı varsa alınıyorlar. Yoksul kesimden olan ve hiçbir güvencesi olmayan yaşlı ve hasta bakımı yine işçi ve emekçi kadınların üzerinde bir yük halinde devam ediyor. Oysa devletin sorumluluğunda olması gerekiyor. Yaşlılarına ve hastalarına en insani koşullarda bakması gerekiyor devletin.
Sadece çok daha zengin olanların çocukları diğerlerine göre daha şanslılar; insani koşullara sahip, pedagogu ve eğitimcisi, doktoru vs bulunan kreşlere gidebiliyor. Oysa işçi ve emekçi çocukları değil kreş şansı, doğru düzgün okul imkanı bile bulamıyorlar. İşte bu durum kökten değişecek bizim kuracağımız insani toplumda. Sosyalizmde bu tümden değişecek. Tüm anne ve çocuklar sosyalist devletin güvencesi altında olacak ve ücretsiz bir şekilde, her türlü, sağlık hizmetinden tutalımda, kreşe, beslenme sorunlarına, eğitime vs kadar tüm insani haklardan yararlanabilecektir.
Bu konuda yaşanmış bir deneyim olarak, Ekim devriminin ilk günlerinden itibaren kadını gerçek yaşamda da eşit kılabilmek için Sovyetlerde neler yapıldığına bakabiliriz.
“Kendini kadınların biçimsel hak eşitliği ile sınırlamayan Parti, eski ev ekonomisinin yerine komün evleri, kamu aşevleri, mekezi çamaşırhaneler, çocuk yuvaları vs geçirerek, onları (eski ev ekonomisinin-çn) maddi yüklerinden kurtarmayı amaçlamaktadır.” (Sovyet belgelerinden aktaran Gül Özgür, Kadınların Kurtuluşu, cilt:2, sf:15)
24 Ekim (7 Kasım) 1917’de gerçekleşen Ekim devriminin hemen ertesinde;
-kadınların eşitsizliğine ilişkin tüm yasalar kaldırıldı.
-devrimden 4 gün sonra kadın emeğinin ve annenin korunmasına ilişkin kararname yayınladı
-Aralıkta evlilik ve aile ilişkileri ile ilgili kararnameyi ilan etti.
Böylece, tarihte ilk kez, kadının politik, ekonomik ve hukuksal hak eşitliği ilan edilmiş oldu.
-anne ve çocuğun korunması devletin yükümlülüğündedir.
-Çocuk yuvaları, aşevleri, çamaşırhaneler vs örgütlenmesi
-Kadının seçme ve seçilme hakkı (ocak 1918) gibi pek çok yasa getirildi.
Bu ve bunun gibi yasaların pratikte, gerçek yaşamda uygulanabilmesi için, kadının toplumsal yaşama çekilebilmesi için en başta da ev içi emeği kamusal alana taşıdı. Sadece çocuk bakımı ve eğitiminin toplumsallaşması için Sovyet devleti bir çok kurum yaratmıştır. En çok bilinenleri ise; kreşler ve çocuk yuvalarıdır. “Ama bunun dışında, okul çocukları için bütün gün süren okullar, hafta sonu ve okul sonrası için çocuk kulüpleri ve çocukların boş zamanlarını spor ve kültürel faaliyetlerle geçirebilecekleri merkezler, okul tatilleri için çocuk kampları, çocuklar için danışma merkezleri vs. vs de mevcuttu. Ayrıca yatılı anaokulları ve yatılı okullar, çocuk yurtları ve komünleri yaratılmaya çalışılmıştır. Kırsal kesim için özellikle kollektifleştirme hareketiyle birlikte ürün alma dönemi için sezonluk kreşler ve çocuk yuvaları, gezgin çocuk yuvaları gibi kurumlar ilk defa Sovyetler Birliği’nde denenmiş ve gerçekleştirilmiştir.” (Kadınların Kurtuluşu, 2.cilt, sf.28)
Örneğin, kreşlerde herşeyi denetleyen annelerden oluşan bir komite oluşturulabilir. Böylece bütün aileler çocuklarını gönül rahatlığıyla kendi denetlediği kreşe, çocuk yuvasına bırakabilir.
Kadınların yükünü azaltan kurumlar oluşturulmaya çalışılıyor. Büyük sanayi merkezlerinde kamu çamaşırhaneleri vs oluşturuluyor ve sürekli seçilen komisyonların denetiminde işliyor. Ya da kamu mutfakları, fabrika mutfakları; yine buralarıda işçilerin oluşturduğu komiteler denetliyor. O nedenle insan sağlığını hiçe sayarak bozuk, bayat malzeme vs kullanılamıyor. Yemekhanelerde çalışanların sağlıklarının, güvenliğinin hiçe sayılmasına izin verilmiyor.
Sovyet devriminden sonra kadınlara yönelik bir sürü olumlu şeyler yapılmaya çalışılıyor ama en önemli çözmeye çalıştıkları sorunların başında ev işlerinin toplumsallaştırılmasına yönelik çabalar geliyor.
Biliniyor ki ev içi emek tam olarak toplumsallaştırılmadan kadın kitlelerinin gerçek anlamda özgürleşmesi mümkün olmayacaktır. Kadını eve hapseden, köleleştiren ev işleri, ev temizliğinden tutalımda, yemek pişirmeye, çocuk bakımına, çamaşırlara daha pek çok şeye kadar toplumsal kamusal alana taşınıp çözülmeden kadının işi olarak görüldüğü sürece kadının köleliğine son verilemeyecektir. Bu köleliğe son verecek olan yine biziz, biz kadınlarız.
Demet Demeter
Comments