Kadınlarla Erkeklerin Arasındaki Temel İlişkilerin Ve Bütün İlişkilerin Değişmesi
“Birleşmiş Milletler raporuna göre kadınlar dünyadaki işin % 66’sını yapıyor, gıdanın %50’sini üretiyor ancak gelirin % 10’nu kazanıyor. Mülklerinse sadece % 1’i kadınlara ait!” (Aktaran: Heather A. bown)
Bu genel tablo, kadınların ekonomik eşitsizliğini ortaya koyuyor, ancak kadınların ezilmişliğini ve eşitsizliğini bütün yönleriyle anlatmıyor. Kadınların eşitsizliği daha kapsamlı ve derindir. Ekonomik-toplumsal, siyasal ve kültürel alanı kapsar. Fakat kadınların ekonomik olarak ezilmeleri, diğerlerinin temelini oluşturuyor. Kadınların eşitsizliği salt bir alanla sınırlandırılmadan, bütün yönleriyle ele alınmalıdır.
Kapitalist toplumda, kadınlarla erkeklerin eşitliği yönünde ne kadar yol alınırsa alınsın yukarıdaki tabloda görülen durum, temelde devam eder. Kadınların lehine yapılan iyileştirmelere rağmen, kadınların ezilmesi ve eşitsizliği varlığını korur. Kadınların bugünkü durumlarının tamamen değişmesi için toplumun radikal biçimde değişmesi gerekiyor. Toplumun temelden dönüşüme uğramasıyla, bütün ezilme biçimleri ve ezilen cinsiyetin ezilmesi kökten sökülüp atılacaktır. Bütün ezilme biçimlerini yok edelim.
Kadınlarla erkeklerin arasındaki temel ilişki, insani özgürleşmeden ayrı olarak ele alınıp, çözülebilir mi? Bu soru başka yönden gelen bir soruyla birlikte değerlendirip yanıtlanmalıdır. Kadınların özgürleşmesi olmadan, insani özgürleşmeden söz edilebilir mi? Kadınların özgürleşmesi, insani özgürleşme yani toplumsal kurtuluşla birlikte gerçekleşebilir. Ama her ikisi de, proletaryanın sınıf mücadelesi ve sosyalizm olmadan çözülemez. Kadınların kurtuluşunun, sınıf mücadelesiyle bağlantı kurmadan gerçekleştireceğini söyleyenler, bu sonuca hiçbir zaman ulaşamayacağını, yaşayarak öğrenirler. Kapitalist toplum proletaryanın ve kapitalizmin ezdiği tüm güçlerin devrimci mücadelesiyle yıkılabilir. Eski toplumun yıkılmasıyla birlikte, bunun bütün sonuçları, silinir. İşte o zaman, insanlar arasında yeni ve insani ilişkiler kurulur; kadınlarla erkekler arasında gerçek eşitlik sağlanır. Bütün bireyler farklılıklarıyla özgürce hareket eder. Yeni ve daha iyi bir topluma geçilmesiyle yeni anlayışlar, yeni ilişkiler, yeni güçler, yeni tutkular sökün eder.
Bu kadar köklü, derinlikli toplumsal dönüşüm, politik örgütlenme olmadan hayata geçmez. Eksiksiz, tam ve gerçek bir eşitlik için devrimci politik örgütlenme temel bir araçtır. Amaçlanan değişikliğin, niteliği, kapsamı ve derinliği kadın emekçilerin isyancı başkaldıran kadınların politik olarak da donanımlı olmasını zorunlu yapıyor.
Devrimci Süreci Sürekli Ayakta Tutmak İçin
Politik örgütlenmenin amacı, burjuva toplumun insanlık dışı koşullarını yok etmek; koşulların insanca olduğu yeni bir topluma geçişi hızlandırmaktır. İnsanca olan topluma geçişin hızlanması, koşulların ortamın ve durumun devrimcileştirilmesine bağlı. Kadınların örgütlenmesi ve örgütlü kavgası tam da sürecin devrimcileştirilmesi ve devrimci koşulların sürekliliğinin sağlanmasına yöneliktir. Devrimci süreçte ve bunun ayakta tutulması uğruna savaşta, eylemciler kısa sürede değişime uğrar, hareket, daha önce görülmemiş bir süratle gelişme gösterir. Olaylar en çok bu süreçte artar, en büyük devrimci atılımlar bu sırada yapılır, en çok risk bu dönemde göze alınır. Çünkü süreç, iktidarın ele geçirilmesiyle bağıntılıdır.
Devrimci süreç, genel olarak emekçi halk kitlelerinin ve kadın hareketinin mücadele ve örgütlenmede büyük ilerleme gösterirler. 1960’lı yıllarda dünya gençlik ve kadın hareketi aynı yıllarda büyük bir atağa kalktı. Dünyaya başkaldırı yılları, küresel isyan süreci 60’lı ve 70’li yıllarda çok belirgin, çekiciliğini ve ağırlığını hissettirdi. Devrimci süreç, kadın hareketinin ve genel olarak emekçilerin devrimci hareketinin yalnızca pratikte, eylemde değil, düşünsel planda da gözle görülür bir yükseliş içine girdi. Feminist yazarların, tarih araştırmacıların en çok eser verdiği dönem 70 sonrasıdır ve bu gelişme günümüze kadar geldi.
Kadınların toplumdaki konumu, mücadele ve örgütlenme tarihi, istek ve hedefleri, bu topluma yönelik eleştirileri ve kadınların güncel durumu üzerine yazılar, araştırmalar, bunun geçtiği tarihler bize, sosyal pratikle toplumsal düşünce arasındaki bağıntıyı gösteriyor. Buna birkaç örnek verelim: Bernstan 1909, Dalla Costa 1971; Federici 1975; Seccombe 1974; Holstrom 1994; Vagel 1983; Dupre 1966; Dunayevskaya 1985-1991; A.Brown 2012. ve Rowbathom, Kate millet, Juliet Mitchell, Syvia Walby, Mchele Barrett ve bu konuda eser ortaya çıkaran daha birçok yazar, 70 sonrası ortaya çıktı.
Bir kısmını verdiğimiz bu yazarlar, feminist, feminizmin ve feminist yazarların görüşlerine yönelik temel eleştirilerimizi sürekli ifade ediyoruz. Burada, esas olarak, kadınların burjuva toplumdaki durumu ve çözüm yolları üzerine, en çok bu dönemde yazıldığını göstermek istiyoruz. Bu süreçte yaşanan düşünsel yoğunluğunu, kadın hareketinin ve genel olarak emekçilerin, gençliğin, aydınların yoğunlaşan devrimci mücadelesiyle bağlantısını belirttik. Bu süreç, devrimci bir süreç olarak, kadınların özgürleşme sürecidir. Biz buna, bir süreden beri “Şimdi Kadınların Özgürlük Zamanı” diyoruz. Kısa bir listesini verdiğimiz yazar ve araştırmacıların bu dönemde kitap yazmaları bununla ilişkilidir.
Devrimci sürecin sürekli hale getirilmesi, kuşkusuz devamlı devrimci mücadele içinde olmayı gerektirir. Devrimde kurtuluşta ısrar etmeli, kesin bir kararlılık içinde olmalı, en büyük gücü ve enerjiyi ortaya koymalıyız. Devrimci süreci devamlı hale getirmek için, en etkin araçlar eylem, isyan ve ayaklanmadır. Süreci devrimci süreç olarak koruyarak, böylece, koşulları devrime daha kısa zamanda dönüştürmüş oluruz. Devrim ve özgürlük amacımızı daha çabuk gerçekleştiririz.
Son yarım yüzyıl içinde sayısız büyük olay oldu. Bunların birçoğu kapitalist dünyayı derinden sarstı. Özellikle son 25-30 yılda, bazıları yirminci yüzyıldaki olayları aşacak bir düzeye çıktı. Kadınlar en büyük eylemlerini bu sırada ortaya koydu. Olan şey, kadınların devrimci güç ve öfke patlamasıdır. Olan şey küresel bir başkaldırıdır. Yirmi yılın bir günden daha uzun olmadığı bir süreç içindeyiz. Dünya çapında etki yapan olayları sömüren çok olur. Her sınıf, her toplumsal ve politik çevre, hareket, olayları kendi yönünde yorumlayıp, kendi bakış açısına göre sonuç çıkarıyor. Feminist hareket de, aynı şeyi kendi bakışına göre, kadınların mücadelesini ve mücadele tarihini çarpıtarak yorumladı. Fakat, tarihsel sürecin doğru derinlikli kavrayışını bilimsel sosyalizm, proleter devrimci sosyalizm ortaya koydu. Dolayısıyla kitlelerin üstündeki etkisi de gün gün artıyor.
Asıl Hedef İçin Mücadele Edilmeli
Onyıllarca verilen işçi sınıfının ve kadınların kurtuluş kavgasında büyük bir mücadeleci, devrimci komünist kadın gücü oluştu. Bu büyük güç yalnızca birkaç kentle sınırlı değil, bütün kentlerde önemli bir varlık gösteriyor. Daha önce belirttik, yeniden vurgulayalım. Türkiye ve Kürdistan’da, mücadeleci, örgütçü, teorik araştırmacı insan sorunu yok. Bütün alanlarda önemli bir güç ve birikim var. Asıl sorun başka yerde; bu yangın, bilinçli, deneyimli, becerikli insan gücünün yöneleceği doğru hedeflerin net olarak ortaya konması ve bu yönde hareket edilmesidir. Birçok insan doğru devrimci hedeflerden uzak. Böyle olunca, bütün bu insanlar atıl durumda. Gerçek yeteneğini gösteremiyor. Dolayısıyla hareket olması gereken yerin gerisinde kalıyor.
Devrimci insanlar; çok fedakar, mücadeleci, gözünü budaktan esirgemeyen, emekçilerin kadınların kurtuluşu için gecesini gündüzüne katan cesur insanlar. Sorun artık bir güç olmak değil, temel devrimci hedefler için harekete geçilmesidir. Devrim için dövüşülmediği sürece, hiç kimse burjuva partilerin basit eklentisi, bir oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Devrimin güncelliği, gerçekliğini yadsımak da aynı anlama gelir. Kendi toplumsal amaçları için dövüşmeyen kendi iktidarı için kavgaya atılmayan bir işçi hareketi, burjuvazinin sınıf iktidarı için mücadele etmiş olur.
Olayların devrimci yönde ilerlediği bir süreçte, yeni yeni kadın kitleleri kadınların toplumsal kurtuluş kavgasına atılıyor. Bütün bu güç, çaba, enerji, sonuç almak için güncel devrimci stratejik hedefe bağlanmalıdır.
Kadınlar Sınırlara ve Toplumun Kendisine Karşı Sürekli Mücadele
Kadınların düşüncelerine, konuşmalarına, davranışına sınır konması, en eski toplumun belirli bir aşamasında başlar. Daha sonra gelen her sınıflı toplum ezilen cinsiyete sınır koymuştur. Burjuva toplum sınırlamaları olan bir toplumdur, o da bugüne kadar kadınlara konan sınırlamalara, kendi sınırlamalarını ekledi. Kadınlara sınırlama getirilmesi, bir baskıdır, bir saldırıdır, kadınların aşağılanması ve ezilmesidir. Kadınlar, kendi durumunu kabullenmemiş, kendisine dönük konan sınırlara karşı birçok kez gerilla savaşı vermiştir. Bu, henüz, kendisini ezen güçlerin düzenini ve egemenliğini ortadan kaldırmaya yönelik bir savaş değil, sonuçlara karşı gerilla savaşı taktiklerine dayalı bir savaştır.
Söz konusu olan burjuva toplumdur. Ezilen cinsiyet, burjuva toplumun kendilerine dönük sınırlarının bilincinde. Bilinçli, örgütlü ve mücadeleci. Bu toplumun sınırlarını eleştirmek ve yok etmek için sürekli savaşıyor. Fakat, ezilen cinsiyetin savaşı, yalnızca bu toplumun sınırlarını yok etmek için verilen bir savaş değil, diğer devrimci güçlerle birlikte, baskı toplumunun kendisini yıkmak, bu toplumsal düzeni yok etmek için verilen bir savaştır.
Kadınların Konumu Toplumun Durumunu Anlamak İçin Önemli Bir Ölçüttür
Kapitalist toplumun, kadınlara dönük acımasızlığı en sert biçimde eleştirmeden, işçi sınıfı hareketi gelişemez. Ezilen cinsiyete karşı bu toplumun yaptığı saldırılarına, acımasızlığına karşı alınacak tavır, işçi hareketinin, gerçek bir sınıf hareketi, yani devrimci bir işçi hareketi olmasının ölçütüdür. Kadınlara karşı yapılanlar karşısında sessizlik, emekçi sınıfı çürütür. Toplumun kadınlara yönelik baskı ve katliamlarına karşı sessiz kalmak, suç ortağı olmaktır. Burjuva toplumun etkisinde kalmaktır. Ezilen cinsiyete yapılanlar, toplumun durumunu anlamamız için, önemli bir ölçüttür. İşçi sınıfı hareketi, toplumun kadınların üstündeki baskılarına, saldırılarına, katliamlarına karşı aldığı tavır, burjuva toplumun etkisinden çıkmanın göstergesidir. Devrimci sınıf, ezilen cinsiyete yapılan şiddete karşı kesin tavır alarak; kadınların tam ve gerçek kurtuluşu savunarak, ezilen cinsiyeti devrime çekebilir.
Kadınlar özgürleşmeden işçi sınıfı kurtulamaz, insanlık kurtulamaz.
Comments