top of page
Yazarın fotoğrafıDünyaya Başkaldırıyoruz

Hayalperest


Güney Afrika’da bir düşçünün cebinde unutulmuş iki tohum. Anlattığı masal karşılığında almış, cebine atmıştı. Kese kağıdına sarılı, kırmızı beze bağlanmış tohumlar. Düşçü uzun zamandır evden uzakta yaşıyor, masallarına masal katıyormuş. Hint Okyanusunu, çölleri, filin büyüklüğünü zürafanın uzunluğunu amazondakilere anlatıyor, kah başka yerde kah başka diyarda, Tuna Nehrinden, Mısır Piramitlerinden söz ediyordu. Masalcı bir yere gitmek ya da varmak için gitmiyordu, kaybolduğu anlarda korkmuyor, zamanı umursamıyordu.

Gittiği yerlerde günlerce bazen de senelerce kalıyordu ama hiç bir yerde kendini sürekli düşünemiyordu. Yalnızdı... Ait olamıyordu... Yabancı olmak ancak ona has bir şeydi.

Zamanın birinde bilinmeyen bir yerde kıyıya vurmuş kırmızı beze bağlı tohumlar bulunur. Bu tohumları bulan çocuk merakla alır bahçeye eker. Aylarca bekler ama bir şey filizlenmez. Çocuk umudunu kaybeder ve unutur toprağa tohum ektiğini. Üç yüz gün toprağın altında karanlıkta kalan tohumlar Mart’ta başını çıkarır, güneşe doğru yükselir, kökleri salar, kolları uzatır... Nisan sonu, Mayıs ayı gibi gökyüzünün maviliklerine doğru minicik mor ve pembe çiçekler filizlenir.

Zamanın birinde bilinmeyen bir yerde, Ahmet Telli çocuksun sen şiirini bu ağacın gölgesinde yazar. Şiirin bir yerinde şöyle der;


“Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum

Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım

Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte

Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan”


76 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page