Kadınların kurtuluş kavgası, bugün ileri bir noktada bulunuyor. Daha ileri aşamalara gitme eğiliminde olduğunu da ortaya koyuyor. Eski düzen güçleri ne yaparsa yapsın, bu büyük ilerlemeyi durduramayacaktır.
Kadınlar, kendi durumlarına karşı çok çeşitli biçimlerde mücadele ettiler, başkaldırdılar. Henüz birleşik bir hareket olarak davranamadığı zamanlar ya bireysel başkaldırı içinde oldu ya da grup halinde hareket ettiğinde, hareketi sınırlı kaldı. Hiç kimse içinde olduğu tarihsel koşulların üstüne çıkamaz. Bugün koşullar tamamen farklı. Kadınlar enerjilerini, güçlerini, mücadeleyi birleştirecek koşullarda bulunuyorlar. İstedikleri zaman bir araya gelebiliyor: her zaman eyleme geçebiliyor.
Hareket daha büyük kavgalara girebiliyor ve daha etkili sonuçlar yaratıyor. Dememiz odur ki, bu kadar ileri bir düzeye geldikten ve bu kadar gelişme gösterdikten sonra, bu gücü daha ileri hedefler için gerçek kurtuluş için daha etkin olarak kullanabilirler. Ne der, diye dönüp, eski toplumun ağzına bakmayacağız. Kendi hareketimize kendimiz yön vereceğiz.
Kadınların eski topluma ve değerlerine karşı mücadelesi, saldırıcı bir anlayışla yürüyor. Bu, bir saldırıdır. Teorik, ideolojik, politik ve eylemsel bir saldırıdır. Ezilen ve sömürülenler, baskı ve sömürü toplumunu ancak saldırıcı, hücumcu, isyancı bir anlayışla; bu anlayışa dayanan devrimci bir tarzda yıkabilirler. Dünyada, son yıllarda daha sık görülen isyan ve ayaklanmalar, kadınların mücadelesinin bu yönde ilerlediğini gösteriyor.
Kadınların gelişen mücadeleci anlayışı tüm kadın hareketleri tarafından benimsendiği, söylenemez. Hak eşitliğini, özgürlüğü barışçı ve reformcu bir yolla çözebileceklerini düşünen çevreler var. Oysa izledikleri yolla ne kadınların kurtuluş mücadelesine bir itiş verebilirler, ne de kadın kitleleri üzerinde bir etki yaratabilirler. Kadın sorunu bugünkü toplum çerçevesinde çözülemez. Bu sınırların ötesine devirmesi mücadeleyle, kurulu düzene, erkek egemenliğine, meydan okuyarak, militanca başkaldırarak gidilir. Kadınların mücadelesi, bugünkü ileri ve etkin bir yere geldiyse, bu, hareketin, mücadeleci bir çizgi izlemesi nedeniyledir. Özgürlük mücadelesinde önemli olan kadınların devrimci isyanıdır. Sorunun çözümünde etkin ve sonuç alıcı olan bu yöntemdir. Ama onlara bakarsanız, barışçı ve reformist yol ve yöntemler, devrimci ve isyancı olandan daha üstündür. Kadınların bilinci bu uzlaşmacı anlayışları ötesini ve ilerisini görecek biçimde köklü olarak değişmiştir.
Kadınların mücadelesi büyük bir güç, enerji ve hızla ilerliyor. Kadınların büyük güçler halinde mücadele vermesi devrime büyük bir itiş veriyor. Bu mücadele dünya devrimini güçlendirmiş ve hızlandırmıştır. Bu büyük mücadeleyle sosyalizme daha erken geçilecektir.
Kadınların toplumsal sistemle çatışmaları, dünya genelinde doruklarda. Çatışma saati düzen sınırlarını daha fazla zorlayarak, elde edilen hakları genişletmeye yönelik olarak değerlendirilemez. Mücadele, toplumda köklü değişiklik yapma hedefidir. Sorunun köklü çözümü kendini dayatmıştır. Kadınların toplumsal sistemle girdiği büyük toplumsal çatışma, devrimci çözümüyle pratik olarak karşı karşıya olduğumuzu ortaya koyuyor. Yoğunlaşan, yükselen, keskinleşen, şiddetlenen ve genelleşen mücadelenin anlamı budur. Fakat, burjuva topluma karşı verilen büyük mücadele, tüm bileşenleriyle, tüm ezilen ve sömürülenlerin verdiği mücadelenin bütünlüğü olarak anlaşılmalıdır. Toplumda köklü değişim ancak, böyle bir birleşik mücadeleyle gerçekleşebilir.
Margaret Walters, Kadın ve Eşitlik kitabındaki yazısında, Simone de Beauvoir’ın yaşamını ve görüşlerini ele alırken, onun şu görüşte olduğunu söyler:
“Kuşkusuz, hiçbir bireyin, tek başına sorunu çözemeyeceğini ve toplumda köklü bir değişiklik olmadıkça kadınların özgürlüğe kavuşamayacağını kabul etmektedir.”
De Beauvoir’in söylemediğini biz söyleyelim: Toplumsal devrime başvurulmadan toplumda köklü bir değişiklik olmaz. Başka bir anlatımla, toplumsal yapının kökünden değişmesi, toplumun yeniden kuruluşunu gerektirir.
Kadınlar bu devrimci anlayışı benimsemede uzun bir mesafe aldı. Fakat kadın hareketlerinin hepsinin bu görüşte olduğu söylenemez. Bir çoğu esas olarak resim (yasal) eşitliğin sınırlarını genişletmek için dövüşüyor. Halbuki, kapitalizm resmi (yasal) eşitliği, ekonomik ve toplumsal eşitsizlikle birleştirir. Dolayısıyla yasal eşitlik ne kadar ileri götürülürse götürülsün, kadınların ekonomik ve toplumsal eşitsizliğini yok edemez. Demokrasi ne kadar gelişirse gelişsin, sömürü düzenini ortadan kaldırmaz. Sermayenin kadın ve erkek üstündeki egemenliği yıkılmadan kadınların özgürlüğü gerçekleşemez. Kadınlar, hak eşitliğinde uzun bir yol aldıktan sonra, iyice anlaşılmıştır ki, kadın sorunu henüz köklü bir çözüme kavuşturulamamıştır ve bunun için kapitalizmin yok edilmesi gerekiyor.
Toplumun köklü olarak dönüştürülmesi büyük bir hedeftir. Büyük hedefin gerçekleşmesi sınırlandırılmamış bir mücadeleyi gerektiriyor. Kadınların bakış açısı ve hareketi sınırlandırılarak toplumun dönüşümü ve kadınların özgürlüğü gerçekleştirilemez. Kadınlar, bakışını yalnızca kendi üzerine çekerlerse, kendilerini sınırlamış olurlar. Kadınlar, bakışını kapitalizmin ezdiği tüm sınıflara ve toplumsal gruplara, ezilenlere yöneltmelidir. Kadınlar, kendilerine getirdikleri sınırlamaları aşarak gerçekleştirebilirler büyük hedeflerini.
Kadınların etkin olarak yer alması devrimi zafere götürecektir. Devrimin zaferi kadınları kurtuluşa götürür. Bu devrimci anlayış kadın hareketinde derin kök salmıştır. Yirminci ve yirmibirinci yüzyıl, kadınların aktif olarak yer almasıyla, toplumsal devrimlerin zaferine tanık oldu. Yarın da yeni zaferlere tanık olacağımız kesindir. Zaferi elde etmek kadar onu elde tutmak da önemlidir. Proletarya zaferi elde tutmada bir ölçü; kadınlara karşı alınacak tavırdır. Kadınların özgürlük derecesi toplumun gelişkinliğinin ölçütüdür. Zafere ulaşan devrim, kadınları özgürleştiren tüm koşulları oluşturmak zorundadır. Bu proletaryanın zaferinin güvencesinin koşuludur aynı zamanda. Proletarya zaferini tehlikeye atmadan, bu koşulları sağlamamazlık edemez, kadınların hak eşitliğini tanımamazlık edemez. Zaferin sürmesi, kadınların toplumsal konumunda radikal bir değişiklik olmasına bağlıdır.
Kadınların isyan ettirici durumu, emperyalist-kapitalist sistemin genelinde olan bir durumdur. Artan sömürü, büyüyen işsizlik düşük ücretler, en iğrenç biçimde süren baskılar, katliamlar, kısacası kadınların bu toplumdaki durumu ancak en isyan ettirici durum olarak nitelenirse, doğru bir tanımlaması yapılmış olur. Kadınların içinde bulunduğu koşullar -ki genelde tüm ezilen ve sömürülenlerin koşulları da böyledir- durumu patlayıcı toplumsal duruma dönüştürmüştür. Bu koşullarda, bu patlayıcı durumda bir kıvılcım koca bir bozkırı tutuşturur. Aynı durum sistemin tümünde olduğu için, küçük bir kıvılcım dünyayı tutuşturur.
İsyan Ol, Başkaldır, Dönüştür!
Comments