top of page

Kadınlar Aynı Anda İki Cephede Mücadele Veriyor



Kapitalist toplum, kadına karşı aileyi yüceltiyor. Böylece çelişkiden çelişkiye düşüyor. Çünkü kapitalist üretim biçiminin gelişmesi, ailenin çözülmesinin maddi koşullarını yaratır. Kapitalizm kadını ve çocuğu fabrikaya çekerek, kadını ve çocukları erkeğin ailedeki egemenliğinin yerine, kapitalistin egemenliğini getirmiştir. Öte yandan kadına karşı ailenin yüceltilmesi, erkeğin egemenliğinin yüceltilmesidir. Gerçekte ise, yüceltilen ve korunmak istenen kapitalist kölelik toplumudur.


Bir taraftan kadınlar bu baskı ve sömürü toplumuna doğrudan doğruya başkaldırmasın diye modası geçmiş ne kadar eski kurum varsa, hepsini desteğe çağırırken, fakat diğer taraftan, kadınları toplumsal üretim sürecine çekerek, kadınların kapitalist topluma doğrudan ayaklanmasının koşullarını hazırlıyor.


Kadınların ayaklanmasını bastırmak ve ezmek için en büyük şiddete başvururken; uygulanan şiddet, kadınlarda daha büyük bir devrimci öfke yaratıyor. Öfke, eyleme dönüşüyor, eylemler, zaten varolan patlayıcı toplumsal durumu daha da derinleştiriyor. Kadın cinsiyetinin toplumsal patlaması, bütün bütüne toplumsal sistemin kendisini havaya uçuracak denli şiddetli duruma geliyor.


Eksi kurumlar, eski toplumsal yapı, eski kadın erkek ilişkisi ve genelolarak bütün toplumsal ilişkiler sistemi, ortaya çıkan yeni kadın erkek ililşkisine , kadınların özlemlerine doğan yeni sosyal ilişkilere DAR geliyor. Bu dar toplumsal yapı mutlaka yıkılacaktır. Böylesi bir devrimci eylemin başarıya ulaşması için kadınlar ön sıralarda dövüşüyor.


Çatışma bütün şiddetiyle sürüyor. Erkeklerin kadınlara yönelik saldırıları, katliamları da arttı. Erkeklerin saldırıları ve şiddeti, toplumun baskı ve saldırısından başka bir şey değildir. Saldırılar, katliamlar, politiktir. Politik olan, toplumsaldır. Toplumsal temeli olmayan politika yoktur. Özel olan da genel olandan, toplumun kadınlara karşı sürdürdüğü baskı polikasından ayrı olarak düşünülemez. Başka bir anlatımla, kadınlara yönelik sürdürülen şiddet ve yaygınlaşan katliamlar, toplumun ve erkeklerin (bugüne kadar izlenen ve kadınların ezilmişliklerine ve eşitsizliklerine dayanan) kadınların bu toplumdaki rollerini sürdürme politikasının devamından başka bir şey değildir. Savaş, politikanın başka araçlarla devamıdır. Kadınlara karşı uyğulanan şiddetin kökleri, bu özel mülkiyet topulmunun yapısında ilişkilerinde aranmalıdır. Tam da bunun bilincinde oldukları içindir ki, kadınlar bugünkü topluma başkaldırıyorlar.


Kurtuluş, yalnızca kadınların en ileri, en mücadeleci ve en tutarlı kesimiyle kazanılmaz. Devrim ve kurtuluş, henüz eyleme geçemeyen kadınların harekete geçmesini gerektirir. Sloganlarımız, buna hizmet etmelidir. Bilinç taşıyıcı olmalı. Kitleleri, kendi durumlarının bilincine vardırmalıdır. Bu yönde bir görüş, bir perspektif ortaya koyamayanlar, etkisiz sloganlar öne çıkarıyorlar. “Birbirimizin çeresiyiz” sloganı kadınlara bilinç taşıma içeriği olmayan bir slogandır. Kadınların kurtuluşu, kadınların kendi ellerindedir, görüş ve sloganı daha anlamlıdır. Çünkü, kurtuluşla bağıntılıdır. Kadın işçiler,bunu, sınıfsal temelde ortaya koyar: Kadın işçilerin kurtuluşu, kadın işçilerin kendi eseri olacaktır!


Emekçi kadınlar çifte kölelik altında. Bir tarafta kapitalistlerle ilişkide ücretli kölelik, diğer taraftan ailede erkeğin kölesi. Bu durumun kadınların mücadelesi açısından anlamı çok açıktır: Ücretli köleliğin ve ailedeki köleliğin kaldırılması için mücadele. Bu, çok yönlü ve bütünlüklü bir mücadeledir. Kadın emekçiler, diğer ücretli emekçilerden farklı olarak, yalnızca ücretli köleliğin kaldırılması uğruna mücadele vermekle kalmaz, kadınların toplumdaki rolünü değiştirmek için de mücadele sürüdürür.


Kadınlar aynı anda iki cephede mücadele yürütüyor. Erkek işçilerle birlikte kadın ve erkek işçiler olarak, emeğin kapitalist zincirlerinden kurtuluşu için mücadele ve aynı anda kadınların erkeğin, ailenin, toplumun zincirlerinden kurtuluşu için mücadele. Kadınların iki cepheli mücadelesi, tam eşitlik sağlanana kadar süreklidir. Yani kadınlar hedeflerine ulaşana dek hep cephedeler. Gerçek kurtuluş ancak devrimci mücadelenin sonucu olabilir. Bu denli derine giden bir savaşı kazanmak için, teorik cephaneliğimizi de güçlendirmeliyiz. Yürüttüğümüz bütünlüklü mücadele basit değil, karmaşık bir bütünlüktür. Dünyadaki ilişkiler gitgide daha karmaşık hale geliyor. Bu denli karmaşık bir ilişki sisteminde, yönümüzü doğru biçimde çizmemiz için, düşünce cephaneliğimizi devamlı geliştirmeliyiz. Emeğin kurtuluşu ve kadınların kurtuluşu kavgasında, diyalektik ve tarihsel materyalizm teorisiyle silahlanalım.


Çok yönlü ve bütünlüklü mücadeleyi kazanabilir, ezilmişlik ve eşitsizlik tarihini değiştirebiliriz. Özne, tarihin etkin bir gücüdür. Kadınların mücadelesi, dayanışması ve örgütlü gücü, tarihi değiştirmede ezilen cinsiyeti etkin bir konuma getiriyor.


Devrimci durumun varlığı ve bu koşullarda devrimin güncelliği emeğin kurtuluşu ve kadınların kurtuluşu açısından en uygun koşulları yaratıyor. Devrimci koşulların devrime dönüşmesinde kadınların etkin gücü temel bir rol oynar.


Örgütlenmeden önce, örgütlenme politikası olmalı. Harekekin bir politikası var. İstemler, hedefler programının politikası var. Oluşan gücün nasıl bir hareket edeceğinin ve nereye yöneleceğinin bir politikası var. Kadın hareketi büyük bir güçtür. Gücün, bugün ve yarın gerçekten etkin bir rol oynaması için devrimci bir politik hat izlemelidir. Politikası, reformlar olan bir güç etkin olamayacağı gibi varlığını uzun zaman sürdüremez. Kadınları özgürleştirmeyen bir politik çizgi, bu yüzden kadın hareketinde etkisini yitirir. Teori-pratikte olduğu gibi, politikada da, kadın hareketi devrimci olana yöneliyor, devrimci bir içerikle doluyor.


Kadınların kurtuluşu toplumun devrimci dönüşümünün ölçütü ve sonucudur. Toplumun dönüşümüyse, kadınların, salt kadınların toplumdaki rolünü değiştirme mücadelesiyle sınırlı bir sonuç olmayacaktır. Gerçi kadınların toplumdaki rolünü değiştirme hedefli mücadele gitgide öne çıkmıştır. Fakat, toplumun dönüşmesi, kadınların özgürleşmesi için daha fazlası gerekiyor. Kadınlar son iki yüzyılın mücadele tecrübesinde, işçi sınıfı ve emekçi halkın yaşam koşullarının kötüleşmesine, fiyat artışlarına, ücretlerin düşürülmesine, işsizliğe, gıda krizlerine vb birçok sorun karşısında kayıtsız kalmadan cesaretle mücadele etti. Bu dönemin tarihi kadınların zaferleriyle doludur. Ya da kadınların büyük rol oynadığı emekçi kitlelerin zaferleriyle yüklüdür. Kadınlar, bugün de tüm ezilen ve sömürülenlerin, ezilen ulusların özgürlük kavgasına, kayıtsız kalmayacaklar ve kayıtsız olmamalıdır. Bu sorunların çözümü için mücadeleye ilgisiz kalmak ve yalnızca kendi konumlarına ilişkin mücadele etmek, kadınları mücadelenin birçok yönünden yoksunlaştırır. Bu, kadınların eylem çeşitliliği bakımından kendini yoksullaştırması demektir. Bir roman ne kadar zengin fikir taşıyorsa, o kadar dikkat çeker ve etkisi artar. Kadın hareketi de işçi sınıfının ve kadınların kurtuluşu kavgasında ne kadar zengin ve eylem çeşitliliği taşıyorsa o denli dikkatleri üstüne çeker, çekiciliği ve ağırlığı artar. Kadın hareketi kendini büyük zaferlerden yoksun bırakmayacak, aksine, kurtuluşa giden süreçte, büyük zaferlerin örgtüleyicisi, taşıyıcısı ve yaratıcısı olacaktır. Kadınların mücadeleci gücü, kadınların kurtuluşu ve tüm ezilenlerin kurtuluşu için bir kaldıraçtır.


Kadınların gerçek ve tam eşitliği bir ölüm-kalım sorunudur. Kadınlara yönelik günlük ve sistematik olarak uygulanan baskı, şiddet ve saldırı insanlığı Engels ve Rosa Luxemburg’un söylediği; ya sosyalizm ya barbarlık noktasına getirmiştir. Bu, ölüm-kalım çizgisidir. Ölüm-kalım çizgisinde bakış açısı, net, kesin ve keskin olmalıdır: Zafer ya da Ölüm!

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


EKA3-01.png

dünyaya başkaldırıyoruz!

© 2023 by RAFTER'S. Proudly created with Wix.com

bottom of page