Kadınların Öfkesi ve İsyanı Bu Toplumadır
Kadınların eylemlerinde hızla bir yaygınlaşma, yoğunlaşma ve sertleşme görülmesi, ezilmişliğe ve eşitsizliğe, bunu sürdüren bu topluma karşı duyulan bir öfke ve isyandır. Kadınlara yönelik katliam baskı ve şiddet iyice tırmandırıldığı için, isyan ve öfke de o ölçü de iyice büyüdü. Kadınların öfkesi ve isyanı süreklileşti. Çünkü, bunu yaratan koşullar varlığını koruyor. Bu toplum, bu koşullar kadınlar ve tüm ezilenler için sürekli isyanın ayaklanmanın toplumsal temelidir. Bugünkü özel mülkiyet toplumu, ayakta kaldıkça, kadınların ve tüm ezilenlerin öfkesi ve isyanı devam etmekle kalmayacak çok daha ileri noktalara varacaktır. Verili toplumu altüst edecek büyük başkaldırı dalgası gün gün oluşuyor. Devrimci başkaldırı yalnızca toplumu alt üst etmekle kalmayacak onun yıkılışını hızlandıracaktır. Kadınların dünyaya başkaldırmasının devrimci sonuçları, yeni bir dünyaya geçişte itici bir rol oynuyor.
Öfke ve isyan bu topluma karşı yöneliyor. Çünkü, bu toplum kadınların ezilmişliğini ve eşitsizliğini, hergün yeniden ve yeniden üretiyor. Bugünden eski toplum olan bu toplum, kadınların, diğer emekçilerin ve sömürülenlerin eşitsizliğini, sosyal-ekonomik kurumları, politik kurumlarıyla ve ideolojik olarak yeniden üretiyor. Kurtuluş için, kapitalizmin ezdiği tüm insanların devrimci başkaldırısı, bu toplumun bütünlüğünü yıkmaya yönelmek zorundadır.
Kadınların kurtuluş hareketi, eski topluma karşı mücadele yürütürken, devrimci pratiğin bu toplumun ötesine ve ilerisine gitmesi gerekiyor. Daha doğru bir ifade kullanacak olursak, yeni, dahi ileri ve daha iyi bir toplum hedefiyle, eski topluma karşı mücadele edilmesi.
Bu, hem sürekli, hem kesintili bir mücadeledir. Eski tarihin, ya da tarih öncesinin kesintiye uğraması, yeni bir tarihi dönemin başlaması. Bu yolla insanlık tarihinin sürekliliğinin sağlanması. Peki, bu hangi yolla yapılacaktır? İnsanlığın yeni bir tarihi devrimci yoldan başlatılır.
Kadınların ezilmişliğine ve eşitsizliğine karşı devrimci yoldan mücadele etmek yerine, devrimci mücadele tarzından uzak durdular. Kadınların eşitsizliğine karşı mücadele etmek yerine, eşitsizliğin yok edilmesi üzerine gevezelikten başka bir şey yapmamış olurlar. Gerçek kurtuluş için, eski toplumsal sistemin devrimci tarzda yıkılması temel koşuldur.
Eşitsizliğe Karşı Savaşın Başarısı İçin
Eşitsizliğin toplumsal temeliyle doğrudan savaşmak için, toplumsal eşitsizliği yaratan koşulları bilmek yetmez, toplumsal eşitliğin gerçekleşeceği koşulları da bilmek gerekir. Bu, eşitsizliğe karşı verilen savaşın başarılı olması bakımından da gereklidir. İnsanlar, eşitliğin sağlanacağı koşullar konusunda ikna olmadan, eşitsizliğe karşı savaşı sonuna kadar götüremezler.
Kapitalizme karşı savaşta, ezilenleri ve sömürülenleri asıl ikna eden, eski toplumun yerine yeni ileri ve daha üstün bir toplumun koşullarının bugünden oluştuğu ve başka tür ilişkilerin olanaklı olduğudur. Bu toplum, bir hayal ürünü değildir. Verili toplumun gelişmesiyle kendini göstermiştir. Geçici bir coşkulanımda değildir. Toplumsal bir sistemdir. Sosyalizmin tartışmasız bir tarihi var. Daha yüksek bir toplumun gerçekliği, insanların kapitalist topluma karşı savaşında itici bir güçtür.
Bu Toplumda İnsanın İnsanla Uyumu Kurulamaz
Burjuva toplumda, toplumsal çelişkilerin silineceğini düşünmek hayalciliktir. Kapitalizm tarafından ezilen ve sömürülen kitleleri, yeni bir gelecek uğruna mücadeleden alıkoymak; onları oyalamak, aldatmak ve dolandırmaktır. Sistemin çelişkileri, bu çelişkilerin keskinleşmesinin kaçınılmaz olarak gündeme getirdiği, toplumsal-sınıfsal çatışmaların yoğunlaşması şiddetlenmesi ile çözülür.
Konumuz bu toplumdur; kadınların bu toplumdaki hayatlarıdır. Kadınların bu toplumda gerçek eşitliğinin sağlanabileceğini ve gerçekten özgür olabileceklerini ileri sürmek gericiliktir. Kadınların yaşamın bütün alanlarında gerçek eşitliği ve özgürlüğü ancak toplumsal koşulların temelden ve tamamen dönüşümüyle gerçekleşir. Sınıflı bir toplumda gerçek eşitlikten söz edilemez. Çünkü, sınıfların varlığı eşitliğe aykırıdır.
Kadınların ezilmelerine ve eşitsizliğine dayanan, bu toplumdaki konumları, yaşamlarını devrimci yoldan değiştirmek yerine, bu toplum çerçevesinde gerçek eşitliğin (biçimsel değil) olabileceğini söylemek, tam bir kandırmacadır. İnsanın insanla ve insanın doğayla uyumu ancak, sınıfsız ve sömürüsüz toplumda mümkündür. Baskı ve sömürü toplumunda, insanlar arasında bir uyumdan sözetmek, gerçekliğe aykırıdır. Bu toplum özel mülkiyet toplumudur. Özel mülkiyetse dışlayıcıdır. İnsanın insanla ayrılmasıdır. Özel çıkarın temel ilke olduğu bir toplumdur. İnsanın insanı dışladığı bir yerde insanın insanla uyumu olabilir mi? Gerçeklik, gerçeğin hakikatine uygun olarak yansıtılmalıdır.
Özgürlük Mücadelesi
Özgürlük bireyin tekil özgürlüğüne indirgenemez. Özgürlük denilince toplumsal özgürlük olarak anlaşılmalıdır. Mevcut toplumsal karşılıklı ilişki biçimi işçilerin, kadınların köleliğine dayanıyor. O halde özgürlük, var olan karşılıklı ilişki biçiminin yerine yeni ve insani bir karşılıklı ilişki biçiminin kurulmasını gerektirir. Bireyler, böyle bir toplum içinde, toplumla birlikte özgür olabilirler.
Başka bir anlatımla özgürlük, bireylerin kendilerini özgürce gerçekleştirmesidir. Ya da, bireyin çok yönlü ve kendi içinde uyumlu olarak kendini geliştirmesidir. Bunun için her bireyin, toplumun ortak denetimindeki olanaklardan yararlanabilmesidir. Bu da toplumun yeniden, ve yeni bir temelde yapılandırılması demektir.
Özgürlüğün gerekleri yerine getirilmeden bu kavram, soyut ve geçici heyecandan başka bir anlama gelmez. Ütopik sosyalist Saint-Simon, özgürlüğü insan yeteneklerinin geliştirilmesi temelinde ele alır.
“Yetilerini geliştirmeleri için mümkün olan en büyük olanağı” sunan bir toplumdan söz eden Saint-Simon insanın sadece özgürleşmesinden değil bunun olanağının da yaratılmasına işaret eder.
Louis Blanc’a göre amaç herkesin:
“gerçekten özgür olması için yetilerini geliştirme ve kullanma gücüne” olmasını garanti altına almaktır.
İnsan yeteneklerini geliştirme ve pratikte kullanabilme olanağı insanın özgürleşmesi için temel bir koşuldur. Birçok kimse, özgürlüğü, bireyin yetilerini çok yönlü geliştirme ve bunun olanaklarına kavuşmadan ayrı düşünüyor.
Lemowitz, “iyi toplum”da özgürlüğü insanların potansiyelinin geliştirilmesi ile bağıntılı biçimde koyuyor.
“İyi toplum” insani potansiyelin her yönüyle gelişmesini olanaklı kılan toplumdur.
Sorun üzerine kafa yoran birçok büyük düşünür, insanın özgürleşmesini, insanın kendi yetilerini sonuna kadar geliştirmesinden, insani potansiyelini tam olarak kullanabilmesinden ve bunun olanaklarından bağımsız olarak ele almamıştır.
Kadınların özgürleşmesi, kendini özgürce gerçekleştirmesi, yaşamın tüm alanlarında eşitliğinin sağlanması ve kendini özgürce çok yönlü geliştireceği olanaklardan her birey gibi yararlanmasından ayrı görülemez. Bu olanakları veren sosyalist toplumdur. Fakat kadın kurtulmadan sosyalizmin kuruluşundan söz edilemez.
Özgürce Kendini Gerçekleştirme
Sorunun Engels tarafından konuluşu:
“toplumun bütün üyelerinin bütün kapasitesini ve gücünü toplumun ana koşullarını ihlal etmeden tam bir özgürlük içinde geliştirip kullanabileceği bir şekilde organize etmek...”
Gelecek toplumun ana koşulları, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti ve toplum tarafından ortak denetimi üretim araçlarının herkesin gelişimine hizmet etmesi vb.dir. Bu, temel güvence altına alınmadan, toplumun tüm üyeleri kendini özgürce geliştiremez. Bu temel üzerinde her birey, toplumun bir üyesi olarak, kapasitesini, potansiyelini özgürce tam olarak geliştirebilecektir.
Burada olan toplumsal özgürlüktür, toplumun tüm üyelerinin insani potansiyelini toplum içinde özgürce geliştirmesidir. Amaç, insani koşullar ve insancıl insandır. Toplumun ana koşullarının ihmal edilmesi durumunu da, bencil bireycilik yabancılaşma insanın insandan ayrılması durumu oluşturur.
Sorunun Marx tarafından konuluşu:
“yaratıcı, potansiyelini sonuna kadar geliştirdiği”, “insani doyumun tam olarak hayata geçtiği”, “kendinden bir sonuç olarak bütün insani güçlerin geliştiği...”
Bütün bu gelişim yukarıda belirttiğimiz, toplumun ana koşulları üzerinde yükselir.
Kadınların ve işçi sınfının özgürlük mücadelesi, bireylerin insani potansiyelini özgürce geliştirdiği koşulların yaratılması uğruna mücadeleyle birlikte ele alınmalıdır. Bu koşulların oluşumuyla her birey ağız dolusu gülebilecek ve isteğinde dans edebilecektir.
Kadınlar, bu sonuçları gerçekleştirmek için ilkeli, bilinçli bir savaş veriyor. Kadınlar aklının gücüyle ve tüm kalbiyle savaşıyor.
Comments