top of page
Yazarın fotoğrafıDünyaya Başkaldırıyoruz

Kadınların Tam Kurtuluşu Gerçekleşecektir ve Gerçekleşmektedir



Kadınların Kurtuluşu İçin İnsanlar Arasındaki Tüm İlişkiler Değişmelidir


Kadınların ezilmesini aileyle sınırlı tutmak çok eksik bir değerlendirme olurdu. Kadınlar ailede, toplumsal çevrede ve toplumsal yaşamın tüm alanlarında eziliyor.

“Kamusal alanlara girişleri engellenmemekle birlikte bulundukları her yerde ezilmeye devam ediyorlar.” (Sylvia Walby)

Yazarın bütünlüklü olarak görüşleri doğru olmasa da, burada söyledikleri, gerçeğin ifadesidir. Fakat gerçeğin ortaya konması tek başına herşey değildir. Komünistler buradan devrimci sonuçlar çıkarırlar! Kadınların ezilmesine ve eşitsizliğine son vermek için toplumsal ilişkiler ve bu ilişkilerin dayandığı toplumsal yapı tamamen değiştirilmelidir.

“Feministler, kadınların gördüğü baskının özel yönlerini ve erkeklerle paylaştıkları daha genel baskıyı birbiriyle ilişkilendirip açıklığa kavuşturabilecek, böylece eylemlerine bir temel oluşturabilecek bir örgüt ve kuram biçimini geliştiremediler.” (Sheila Rowbotham)

Burada söylenenlerden, yukarıda vardığımız sonuca ulaşıyoruz. Kapitalist toplum bir sömürü ve baskı toplumudur. Sermaye kadınları, işçileri ve diğer halk kitlelerini ezip sömürüyor. Dolayısıyla kadınlar kendilerine yönelik baskıyı, daha genel baskıyla ilişkilendirmelidir ve böyle bir ilişki var. O halde kadınlar diğer ezilenlerle birlikte kendi istemleri ve hedefleriyle, baskının genelini ve bunun maddi temelini ortadan kaldırmalıdır.

“Oysa kadınlar da kapitalizmin ve baskının etkilerinden bağışık değillerdir.”

“Kadın Bilinci Erkek Dünyası”nda bu tespitte bulunan S. Rowbotham, feministlere yönelik şu eleştiride bulunuyor:

“Böylece bütün insanlar arasındaki toplumsal ilişkileri dönüşüme uğratma gereği göz ardı edilmiştir.”

Kendisi de feminist olan Rowbotham, feminizmin açmazlarını, tutarsızlıklarını, kuramsızlıklarını görünce ondan “farklılıklarını” ortaya koymak istiyor. Ama konumuz bu değil.

Şu sonuç bizim açımızdan çok açık: İnsanlar arasındaki toplumsal ilişkiler, yeni baştan düzenlenmeden, kadınların bu toplumsal yapıdaki toplumsal konumu temel olarak değişmeden kalır.


Kadına Şiddet Ezilmişliğini Sürdürmek İçindir


Kadın üzerinde baskı, kadının köleliğiyle ezilmesiyle başlar ve devam eder.

“Ezelden beri baskı, kadınların ve emekçilerin ortak yazgısıydı... Kadın, köleliği tadan ilk insandır, henüz köleler var olmadan o bir köleydi.” (Bebel) (Aktaran; Juliet Mitchell)

Tarihte ortaya çıkan kölelik biçimleri kölelik, toprak köleliği ve ücretli kölelik ezilenler üzerinde uygulanan zorla birlikte sürdürülmüştür. Kadının köleliği en eski, tüm sınıflı toplumlarda devam eder, tarihin en uzun süren köleliğidir. Kölelik, yalnızca baskıyla açıklanamaz. Emekçilerin, kadınların köleliği esas olarak ekonomiktir, ekonomik olarak bağımlı olmaktır. Fakat, emekçilerin, kadınların ekonomik ezilmişliği, zor olmadan uygulanamaz. Kadının ekonomik olarak ezilmişliği temeldir, ama ezilmişlik bununla sınırlı değildir. Kadın üzerinde baskı çeşitli biçimler almıştır. Yasalar, ahlak, gelenekler egemenlerin ideolojisi... Kısacası, kadının kuşatılmışlığı baskının birçok biçimini kapsar.

Buradan politik sonuçlar çıkarılmalı. Ekonomik ezilmişliği çok önemli. Kadınların kurtuluşunun gerçekleşmesi, kadınlar üzerindeki tüm baskının ortadan kaldırılmasını gerektirir.

“Mies, kadınlara yönelik şiddetin kadınların ezilmişliğini güvenceye almak için kullanıldığını söylüyor.” (Sylvia Walby)

Nasıl ki, burjuvazinin gerici zor aygıtı olan devlet, emekçileri, sermaye sınıfına boyun eğdirmeye çalışıyorsa, erkek şiddeti ve devlet şiddeti de kadınlar üzerindeki erkek egemenliğini ve sermayenin egemenliğini devam ettirmenin bir aracı olarak uygulanıyor.

“Benim iddiam” diyor, Sylvia Walby, “erkek şiddeti kadınların ezilmesinin nedenlerinden biridir.”

Erkek şiddeti, erkeklerin, kadınların denetimini sağlamaya da yöneliktir. Kadınlar erkeğin, devletin, toplumun denetiminin dışına çıkmak için -ki kadınların eğilimi ve çabaları bu yönde olmuştur- ne zaman pratik adım attılar, kendilerine yönelik şiddet de o oranda arttırıldı. Kadınlara yönelik baskının, şiddetin bütün biçimleri en katı, en iğrenç biçimde uygulandı. Ne var ki, baskının tüm biçimleri, kadınların isyanı, örgütlü ve politik mücadelesi karşısında etkisiz kaldı. Baskı toplumu, baskıyla sonuç alamadı. Şiddete rağmen erkekler, kadınları denetim altında tutamıyorlar. Kadınların ve emekçilerin eylemleriyle ayaklanmalarıyla baskı ve özel mülkiyet toplumunda derin yarıklar açıldı, zincir birçok yerinden parçalandı.


Toplumun Yeni Baştan Örgütlenmesi Yoluyla


Toplumda büyük dönüşüm olmadan, kadınların kurtulamayacağını, tarihsel gelişmenin farkında olan herkes kabul eder.

“Jeanne Deroin büyük bir toplumsal değişim olmadan kadınların kurtuluşunu olanaksız görüyordu, ama yinede kadınlar bu değişimin gerçekleşmesinde kendine düşeni yapmalıydı.” (S. Rowbotham)

Toplumda büyük toplumsal değişimin devrimci dönüştürücü bir sınıf olan, işçi sınıfının öncülüğünde ve toplumsal devrimle olacağı söylenmeden, yukarıdaki sözler laftan öteye geçmez. Kadınların kurtuluşu için, toplumun, yeni baştan, devrimci, sosyalist örgütlenmesi bir zorunluluktur. Yani eski toplumun olumsuzlanması, yeni bir topluma dönüşmesi gerekiyor.

Bebel’in söylediği gibi:

“Bebel... Kadınların kurtuluşunun bütün insanların ‘baskıdan, sömürüden binbir çeşit yoksulluk ve ıstıraptan’ kurtulmasından ayrılamayacağını...”

Rowbotham, Bebel’in görüşlerini değerlendirirken, sosyalizmin çözümünü tekrarlamaktan başka bir şey yapmıyor.

“Bu iki sorun ne birbirinden ayrılabilir ne de sosyalist bir toplumun yaratılması dışında çözüme kavuşabilir.”

Feminizmin, kadınların kurtuluşunun nasıl gerçekleşeceğini ortaya koyan görüşleri yoktur. Buna yönelik gerçek bir çözüm getirmiyorlar. Sonuçta sosyalizmin çözümlerini kendi tarzlarında ifade etseler de, görüşlerinin bütünlüğü göz önünde tutulduğunda, sosyalizmle gerçek bir ilgilerinin, olmadığı görülecektir.

Kadınların gerçek kurtuluşu ve bunun nasıl sağlanacağı komünistler tarafından ortaya konur.

“Toplumsal örgütlenmemizde hangi konumun kadını topluluğun yararlı bir üyesi yapabileceği, diğer üyelerin yararlandığı haklara sahip olmanın sağlayacağı ve güçlerini ve yeteneklerini her yönde tam anlamıyla geliştirmesini temin edeceği meselesi eğer aynı biçime bürünen baskı, sömürü, yoksunluk ve sefaletin yerine özgür bir insanlık getirilebilirse, bütün bir toplumun bürünmesi gereken örgütlenme ve biçim meselesiyle çakışır.” (Bebel)

Bebel’in bunları söylediği zaman, sosyalizm henüz toplumsal bir sistem değildir. Aradan yüzyıldan fazla bir zaman geçti. Sosyalizmin, toplumsal bir sistem olarak bir tarihi var. Eski birliğin yerini yeni, özgür ve insani bir birlik aldı. Bebel’in sözünü ettiği “bütün bir toplumun bürünmesi gereken örgütlenme ve biçim” pratikte şekillenir.


Gerçek Tam Eksiksiz Kurtuluş


Kadınların, erkeğin egemenliğinden kurtulup, yaşamın her alanında eşitlik içinde yer alması kadınların tam kurtuluşu anlamına gelmez. Tam kurtuluş için kadınların ailedeki konumunun evdeki durumunun tamamen değişmesi gerekiyor. Bunun için kadının evin dört duvarları arasındaki hayatına son verilmelidir. Ev işlerini kamu üstlenmeli. Çocuk bakımı çocuğun anneye muhtaç olduğu durumun dışında toplum üstlenmelidir. Kadın kendini çok yönlü gelişmeye, özgürce gerçekleştirmeye göre ayarlamalıdır.


Öncelikle ev-içi emek üzerinde duralım.

“James ve Dalla Costa ev işinin hem değer hem de artı-değer ürettiğini... kadınların evde yaptığı işlerin işçilerin fabrikada ve ofislerde çalışabilmesi için...” fakat Secombe başka bir şey söylüyor:

“Secombe ev içi emeğin değer yarattığını ama artı-değer yaratmadığını iddia etti.... Secombe’a göre ev kadınlarının kapitalistlerle teorik olarak değer yaratmak için gerekli olan doğrudan ilişki içinde olmayışı ev emekçilerinin artı-değer ürettiği iddialarını mümkün kılmıyor.”

“Toplumsal yeniden üretim” yazısında Ankice Cakardie de Secombe ile aynı görüşte;

“İkili-sistem kuramının aksine Lise Wagel haklı biçimde yeniden emeğinin artı-değer üretmediğini, yalnızca kullanım değerlerini ürettiğini ileri sürer.”

Cakardie Lise Wogel’in bu görüşünü olumlayarak aktarıyor.

Gerek Ankice Cakardie, gerek diğer feministler ev içi emeği, üretken emek olarak görüyor. Bu tespit bilimsel değil-öznelcidir. Üretken emek ve üretken olmayan emek sorununa sermaye açısından bakılmalıdır. Marx, Kapitalizm Öncesi Üretim Biçimlerinde bu sorunu detaylı olarak ele alır. Kısacası, üretken emek sermaye ile doğrudan ilişkili olan emektir. Dolaylı ilişki değil. Sermayeyi büyüten emek üretken emektir. Restorantın sahibinin ücretli işçisi olarak çalışan aşçının emeği üretken emektir. Çünkü kapitalistin sermayesini artı-değer üreterek büyütür. Ama kapitalistin evinde aşçı olarak çalışan aşçının emeği üretken emek değildir. Burada aşçı kapitalistin sermayesini büyütmez. Tersine gelirinden götürür. Demek ki, emeğin üretken emek olması için artı-değer üretmesi, yani sermayeyle doğrudan ilişki içinde olması gerekiyor. Buna göre, kadınların ev içi emeği üretken emek değildir ve dolayısıyla artı-değer üretmez. Eşdeğer, yani değişim değeri üretmez.

Sosyalizm kapitalizmin yerini alacaktır ve almaktadır. İşte o zaman, kadının toplumdaki toplumsal konumu tamamen değişecektir ve değişmektedir.


Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page