Her tarafta Savaşan Kadınlar Tarihin Etkin Bir Gücüdür
Kadınlar, kendilerine dönük en ağır, en katı, en acımasız dönemlerde bile topluma çeşitli biçimlerde etkide bulundular. Kadınlar toplumun dışında değildir. Bir insanın, bir toplumda olup da, ona etkide bulunmaması düşünülemez. Kadınlar, köleliklerinin tarihi boyunca edilgen oldukları ileri sürülemez. Sadece anasoylu dönemde değil. Babasoylu dönemde de, tarihin özneleri oldular. Kadınların ezilmişliklerinin ve eşitsizliklerinin tarihi, yalnızca erkeklerin nesnesi olmadılar, tarihin potansiyel özneleri konumunda oldular.
Kadınlar, anaerkil dönemden babaerkil döneme geçişte, konumlarının değişmesi karşısında sessiz kalmadılar, kendilerine yapılanları sineye çekmediler, başeğmediler, bu süreçte, sık sık başkaldırdılar. Tarihin daha sonası dönemlerinde de, potansiyel öznellikleri kendini gösterdi. Etkilerini birçok yoldan ortaya koydular. En sert, en baskıcı dönemlerde de kadınların öznellikleri potansiyel olarak vardı.
Günümüzde kadınların öznellikleri yalnızca bir potansiyel durumunda değildir. Büyük potansiyel harekete geçmiş, etkin dönüştürücü bir güç olarak varlık göstermiştir. Kadınların öznellikleri, kadın ve erkek eşitliğiyle sınırlı değil, daha derin ve kapsamlıdır: Toplumun sermayeden özgürleşmesi. Her tarafta, sömürü ve tahakküm toplumuna karşı savaşan kadınlar, tarihin etkin bir gücüdür.
Yeni Bir Dönem
Kadınların dünyada etkin bir güç olmaları, sadece eyleme geçtikleri ülkelerle sınırlı değil, küresel çaptadır. Biz bu dönüştürücü etkiyi son otuz yıldır, bütün yoğunluğuyla görüyoruz. Dünya genelinde, yoğun-devrimci bir dönemden söz ediyorsak, kadınların bu süreçte son derece etkin bir rol oynamalarından ötürüdür. Kadınların yakın tarihte oynadıkları devrimci misyon, yeni bir dönemin başladığını gösteriyor. Öyle de oldu. Yeni bir toplumsal devrimler çağı başladı. Kadınlar önde, etkin, kitlesel bir rol oynadığı bir dönem, işçi sınıfıyla birlikte kadınların tarihin etkin bir gücü olduğu gerçeği somut olgusu göz önünde tutulmadan, işçi sınıfı partisi, politik strateji ve taktiğini isabetli olarak belirleyemez. İran’lı kadınların ayaklanması, ayaklanmanın devrime dönüşmesi, kısacası kadınların mücadeledeki konumları, devrimci komünizmin politika belirlemede nasıl davranması gerektiği hakkında, bize kesin ve açık bir fikir veriyor.
Kadınlar isyan ederken, ayaklanırken, ayaklanmayı devrime dönüştürürken, kısacası bugünkü topluma karşı başkaldırırken, mücadele içinde yeni bir geleceğin insanı şekilleniyor. Gerçek devrimci mücadele etkisini, daha iyi bir anlatımın, daha tam, çok yönlü, dönüştürücü etkisini zaman ilerledikçe gösteriyor. Kadınların, işçi sınıfının ve köylülerin maden-enerji tekellerine karşı mücadelesinde, devrimci gençliğin mücadelesinde çok sayıda yeni insanlar yetişiyor, değişiyor, devrimcileşiyor. Bu eylemlerin ilk sonuçları ne olursa olsun, bu mücadelede geleceği ele geçirecek büyük bir güç oluşuyor. Emeğin ve kadınların kurtuluşunu amaçlayanlar, eylemlere bu açıdan bakar.
Çatışma Toplumun Tüm Yüreğinde
Kadınlarla bu toplum arasındaki çatışma çok yönlüdür. İdeolojik alanda, kültürel alanda, günlük yaşamın tüm alanlarında, kısacası toplumsal yaşamın her noktasında çatışma yaşanıyor. Çünkü, kadınlara dönük baskılar toplumun sosyal, kültürel siyasal vd tüm alanlarında var. çünkü kadınlar, toplumsal yaşamın bütün alanlarında eziliyorlar. Bu temele bağlı olarak çatışma toplumun tüm yüzeyinde sürüyor. Kadınlar, bütün alanlarda çatışmayı yürütecek kadar ideolojik ve politik olarak donanımlıdır. Ezilen cinsiyetin gerçek ve eksiksiz özgürlüğünü, yaşamın her alanında eşitliğini hedeflediklerinden her bireyin özgürce yaşayacağı, yeni bir hayatı amaçladıkları için insani ve tarihsel bakımdan haklı bir konumdalar.
Çatışma iki farklı ilkenin çatışmasıdır. Üretim araçlarının özel mülkiyet ilkesine dayanan toplumla, ilk ve temel ilkesi üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti olan yeni bir toplum arasındadır. Yeni bir toplumun koşulları oluşmuştur ve yüzyıldır, dünyada somut, canlı, yaşayan bir gerçektir. Eski toplumun tüm tutucu güçleri, yeni ve daha iyi bir topluma geçişi engellemek için baskı ve şiddeti en üst dereceye çıkardı. Böyle yapmakla, insanlığın gelişmesi önünde nasıl bir pranga olduğunu, bir an evvel sökülüp atılması gerektiğini iyice sergilemiş oluyor. Eski toplumsal sistemin bu durumda olması, yeterince teşhir olması, onu yıkmamızı kolaylaştırıyor.
Devrimci güçlerle, tutucu güçler arasındaki çatışma hep aynı düzeyde seyretmiyor. Kapışma hem genişliyor, hem şiddetleniyor. Kadınların ayaklanmaları dünyanın birçok merkezinde, birçok noktada yeni bir boyut kazandı. Toplumun sosyal koşulları ve kendi toplumsal koşulları değiştirmek için büyük bir şevk ve enerjiyle mücadele veriyorlar. Mücadele İran’da olduğu gibi ani patlamalarla bir ayaklanmaya bir devrime yol açacaktır. Bundan sonraki süreçte eylemler daha çok patlamalar, ani sıçramalar ve ayaklanmalar biçimini alacaktır. Mücadelenin eğilimi bu yönde ilerliyor.
Burjuva toplum, emekçi halkın ve kadınların başkaldırısını bastırmak için baskının bütün araç ve yöntemlerini sonuna kadar kullanıyor. Erkek ve devlet şiddeti esas olarak başvurduğu araç ve yöntemdir. Toplumun egemen sınıfın baskısı ve saldırısı, her zaman yasalarla birlikte yürütülmüştür. Kadınlara ve emekçilere karşı çıkarılan yasaların gerici doğasını görmek gerekir. Yasalar, kadınları, verili toplum ve sermayenin belirlediği çerçevede tutmayı amaçlıyor. Tüm bu baskı önlemleri işe yaramadığı durumlarda daha sert baskı yasalarına başvuruluyor. En ağır şiddet ve en sert baskı yasaları da buna başvuranlar için istenilen sonuçları yaratmadı. Baskının hiçbir biçimi statükoyu ayakta tutmaya yetmiyor. Yeni bir yaşam isteyen güçler, kararlı bir mücadele yürütüyorlar. Değişim her yönden kaçınılmazdır.
Baskıcı İdeoloji
Ezilen cinsiyetin, ezilmişliği denilince, anlaşılması gereken sadece ekonomik, toplumsal, politik ve kültürel baskı değildir, aynı zamanda ideolojik baskıdır. Egemen sınıfın ideolojisi toplumda egemendir. Baskıcı bir ideolojidir. Varolan siyasi iktidarın yaptığı burjuva baskıcı ideolojiyi, en uç noktaya götürmek, kendi gerici dünya görüşüyle birleştirip katı ve acımasızca uygulamaktır. Burjuva ideolojisi, dini gericiliği de içeriyor. Baskıcı ideolojinin kadınlar üstündeki baskısı çok katıdır. Kadınların her davranışına, cinselliğine müdahale eder, her ilişkide kendi gerici dar kalıplarını dayatır. Bu yüzden çatışma çok şiddetli geçiyor. Çünkü bu anlayış çağdaş düzeyinde gerisindedir. İran’da baskının her biçimi ve ideolojik baskının kadınlarda nasıl bir patlamaya yol açtığını gördük.
Kadınlar gerici, baskıcı, ideolojiye karşı uzlaşmaz bir mücadele içinde uzlaşmaz ideolojik mücadele teori, sanat, estetik, sinema, edebiyat, dünyaya ve topluma bakışın tüm alanlarında kıyasıya bir şekilde yürütülüyor. Gerici baskıcı ideoloji kitlelerin üstündeki etkisini hızla yitirirken, ilerici, devrimci ideoloji, bilimsel dünya görüşü etkisini güçlendiriyor. Sürekli olarak, daha çok insan diyalektik ve materyalist dünya görüşünü benimsiyor. Yeni, daha üstün ve ilerici bir dünya kurma mücadelesi çok yönlü olarak sürüyor. Bu mücadeleyi kimin kazanacağı bugünden açık değil mi.
21. Yüzyılda Kadınların Toplumsal Konumu
Yeni yüzyılda, kapitalist dünyada, ezilen cinsiyetin toplumsal konumu, yani ezilmişliği ve eşitsizliği devam ediyor. Oysa kadınlar, düne göre, yasa karşısında eşitlik ve başka bazı ilerlemeler kaydetti. Fakat tüm bu ilerlemelere rağmen, kadınların haklarında en ileriye gidebilen kapitalist ülkelerde bile. Kadınların konumu tartışılıyor. Özgürleşme ve yaşamın her alanında gerçek eşitlik, kadın hareketinin ve devrimci işçi hareketinin önünde bir mücadele görevi durumunda. Ezilen cinsiyetin haklarında epey mesafe almış ileri kapitalist ülkelerde, halen kadınların toplumsal konumunun konuşuluyor olmasının, kadın hareketinin özgürleşme hedefiyle hareket etmesi neyi ortaya koyuyor: Ezilen cinsiyetinin toplumsal konumunun temelden değişmesinin, toplumun kendisinin kökten değişimini gerektiriyor. Yani kadınların kurtuluş kavgası gelip asıl meseleye dayanmış durumda.
Bu gerçeğe karşın, reformist kadın hareketleri ve bazı yazarlar, sosyalizme geçişi beklemeden ezilen cinsiyetin kapitalizmde özgürleşebileceğini söyleyebiliyor. Halbuki, sömürü ve tahakküm bu toplumun doğasıdır. Kapitalist toplum, kendini kendi doğasından soyunduramaz. O halde gerçek çözüm, asıl meselenin, toplumsal devrimle çözüleceği yalnızca teorik olarak belirlemiyoruz; ezilen cinsiyet yüzyıl boyunca sayısız eylemlerle ve sosyalizmi kurarak bunu tecrübe etti.
Bağımsız devrimci sınıf politikası temelinde siyasal eylem yapmak işçi sınıfının kurtuluşunun temel koşuludur. Bu, proleter kadınların önderliğinde hareket eden ve yeni bir toplumu hedefleyen kadın hareketi içinde geçerlidir. Burjuvaziden ve burjuva partilerinden bağımsız bir politika izlemek, günlük mücadele yürütürken de temel önemdedir. Sosyalizm amacı olmadan burjuva güçler karşısında bağımsız bir politik çizgi izlenemez.
Koşulları Karşılayacak Bir Mücadele
Sermaye, siyasi iktidar, devlet emekçi halk kitlelerine, köylülere, kadınlara karşı şiddetli bir saldırı yürütüyor. İşçiler ne zaman bir eylem yapsalar, sokağa çıksalar en ağır saldırılara uğruyorlar. Köylüler yaşamsal alanlarını elinden alan tekellere karşı eyleme geçtiğinde sürekli devletin saldırısına uğruyor. Devrimci gençlik kesintisiz baskı ve saldırı altında. Kadın hareketi aralıksız saldırıyla karşı karşıya kalıyor. Siyasi iktidar, eyleme geçen, başkaldıran herkese karşı gerici burjuva şiddeti sonuna kadar kullanıyor.
Bu koşullarda, kadınlara dönük şiddet en katı; en acımasız düzeye çıkarıldı. Bütün bunlara karşın, yapılan eleştiri ve yapılan eylemler durumu karşılamıyor. Dönemin gerektirdiği mücadelenin ihtiyaçlarını karşılamıyor. Mücadeleye itiş veren, hızlandıran daha etkin devrimci kitle eylemleri, politik durumun kendisi tarafından dayatılıyor.
Comments