Kadının Kesin Kurtuluşu Üzerine
- Dünyaya Başkaldırıyoruz
- 5 Tem 2022
- 4 dakikada okunur

Gerçek bir kurtuluş ve köklü bir değişim isteyen kadınlar, yüzünü sosyalizme dönüyor. Sosyalizmde kadının toplumdaki konumunun nasıl olacağına ilişkin fikirler yürütülüyor, düşler kuruluyor.
“Tarih hakkında bir şeyler bilen birisi, kadın mayası olmadan büyük toplumsal değişikliklerin gerçekleşmesinin olanaksız olduğunu bilir. Toplumsal ilerlemenin tam ölçüsünü veren, kadın cinsinin toplumsal konumudur.” diyor Marx. Bu yüzden, kadınların insanca bir yaşam için mücadele etmek istiyor ve hızla yüzünü sosyalizme dönüyor olması; dünyanın her yerinde yankılar uyandıran yürekli isyanları, büyük toplumsal değişimlerin habercisi olabilir.
...
Bu noktada en iyi örneklerden ilki Sovyetler Birliği’nde yaşanmıştır.
Devrimden önce Çarlık Rusya’sına baktığımızda, aile ve toplum içerisinde söz sahibi olmayan, iktidar-kilise-koca baskısıyla ezilen, çoğunlukla hizmetçilik yapan, bunun dışında ağır koşullar altında tekstil ve konfeksiyon alanlarında çalışan, kalifiye olmayan işlerde çalıştırılan kadınlar çıkıyor karşımıza. Erkeklerin aldığı ücretleri de elbette alamıyorlardı. Ayrıca üretim alanında olsalar da “doğal işleri” olan ev hizmetçiliği ve çocuk bakımı devam ediyordu. Esasında işçi sınıfının halkın çok küçük bir bölümünü oluşturduğu Çarlık Rusya’sında kadınlar çoğunlukla tarım alanında çalışıyor fakat genelde ücret almıyorlardı.
Ekim Devrimi ile üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete son verilip toplumsal mülkiyete dönüştürülerek sömürüye son verilmiştir. Aynı zamanda; ev işlerinin ve çocuk bakımının toplumsallaştırılması ile kadın nüfusunun üretime çekilmesinin; kadın emeğinin kalifiye emeğe dönüştürülmesinin, yani “eşit işe eşit ücret” ilkesinin gerçek bir uygulama haline gelmesinin yolu açılmıştır.
Devrimden sonra, hem içeride, hem dışarıda savaş sürüyordu.
1921 yılına kadar süren Savaş Komünizmi döneminde çalışabilir yaştaki her kadın ve her erkek bakımından çalışma zorunluluğu getirilmiştir.. Yüz binlerce ev kadını ilk defa toplumsal çalışmaya çekiliyordu. Kimisi de idari hizmetlerde, anne ve çocuk koruma kurumlarında, çocuk yuvalarında, kamu mutfakları, kamu çamaşırhaneleri vb. işlerde çalışma hayatına başladılar. Bolşevikler iktidarı ele geçirdiklerinin hemen dördüncü gününde 8 saatlik iş gününü, kadın emeğinin, anne ve çocuğun korunmasına ilişkin yasaları ilan eden kararnameler yayınladılar. Annelik ve ev kadınının ev içi faaliyetleri toplumsal faaliyet olarak tanındı. Köylü kadının kendi toprağının olması ve o toprağı kendisinin mi işleyeceği yoksa kolektif çiftliğe mi gireceğini kendisinin belirlemesi sağlandı.
Savaş komünizminden sonra 1925’e kadar süren Yeni Ekonomik Politika döneminde, çalışma zorunluluğu kaldırıldığından Savaş Komünizmi döneminde toplumsal faaliyete çekilmiş olan kadınların yine evlerine dönmesi söz konusuydu. Bu yüzden iktidar kadınları yeni ekonomik politikanın etkilerinden korumayı ve üretim sürecinden dışlanmalarını engellemeyi acil bir görev olarak önüne koydu. Bu nedenle işsiz kalan kadınlar için üretim kooperatifleri kuruldu. Sovyet Hükümeti tarafından kurulan tüm teknik okullara kadınların alınmasına dikkat edildi. Kadın emeğinin kalifiyeleştirilmesine ve kadın emeğine yeni iş alanlarının açılmasına hız verilmesi gerektiği kararlaştırıldı. Kadınların daha önce istihdam edilmediği üretim dallarında istihdam edilmesi kararlaştırıldı. Kadınların sendikal harekete aktif olarak katılımının sağlanması amaçlandı. YEP döneminde ekonomi restore edildi, ekonominin canlanması ile işçi sınıfında sayısal anlamda artış oldu, kadınların üretimin dışına itilmeleri durdurulabildi.
Kadının üretime çekilmesi aynı zamanda sosyalizmin inşasına da aktif olarak katılmaları anlamına geliyordu. Örneğin Savaş Komünizmi döneminde yıkıntıya uğrayan ekonomiyi kalkındırmak için Komünist Cumartesi kampanyası açılmıştı; bu, tatil günü olan Cumartesi gününde gönüllü çalışma anlamına geliyordu. İlk başta buna karşı çekingen yaklaşan kadınlar gittikçe daha büyük bir coşkuyla bu kampanyaya katıldı ve erkeklerin katılım oranını da aştılar. Tarım alanında kadın emeğinin kalifiye emeğe dönüştürülmesi için de kampanyalar gerçekleştirildi, eğitimler verildi.
Şuna da değinmek gerekir ki emekçi kadınların % 75’i okuma yazma bilmiyordu ve kadının üretime çekilmesi bir anlamda cinsiyete dayalı iş bölümü şeklinde gerçekleşti. Kadınlar kamu mutfak ve çamaşırhanelerinde, çocuk kreş ve yuvalarında eğitim alanında, hastabakıcılık başta olmak üzere sağlık hizmetlerine vb. işlere yani ev içinde çalıştığı için beceri kazanmış olduğu alanlara çekildi. Ancak bu; komünistlerin bu şekilde düşünmelerinden değil, maddi gerçeklikten kaynaklanıyordu. Kadınlar kendilerine güvendikleri ve ilgi duydukları alanlarda üretime katılıyorlardı. Ayrıca kapitalist sistemde kadınların kendi evlerinde; çocuk bakması, yemek pişirmesi, çamaşır yıkaması ile kollektif alanlarda çalışması, çocuk yuvasında eğitmen olması aynı şey değildir. Birincisinde kadın bunun için ücretlendirilmez ve kalifiye olması beklenmez ama ikincisinde bunun tam tersidir. Bunun dışında SBKP kadınların iktisadi alanlarda bizzat yönetici kademelerde yer alması için de mücadele vermiştir; bunun için kadınları küçümseyen ve erkek üstünlüğünü savunan anlayışlara karşı da mücadele etmiştir. Kadınlara tüm meslek ve iş alanları açılmış, herkesin eğitim ve öğretim hakkı güvence altına alınmış, özgürce meslek seçme hakkı sağlanmıştır.
Devrimden sonra da kadınların kendi örgütlü mücadelesini yürütmesi gerekiyordu elbette. Bunun için Sovyet Rusya’da Komünist Kadın Hareketi vardı; kadın emeğinin korunması ve özellikle anne olarak kadının korunması onun uğruna mücadele ettiği temel taleplerdendi. KKH kadın ile erkek eşitliğini mutlak bir eşitlik anlayışına indirgemedi. Kadın-erkek arasındaki biyolojik farklılığı göz ardı etmedi, kadının doğurganlığını da toplumsal bir fonksiyon olarak tanıdı. Buna bağlı olarak bu kadın organizmasına zararlı tüm dallarda çalıştırılmasının yasaklanması, doğum izni, kadınların çalıştığı tüm atölye, fabrika, işletmelere çocuk yuvaları kurulması, emziren kadınların belli aralıklarla ve belli süreliğine işten muaf tutulması düzenlendi. Bu talepler ilk defa Sovyetler Birliği’nde gerçekleştirildi, Sovyet Rusya kadının doğurganlığını toplumsal bir faaliyet olarak kabul eden ilk ülke oldu. Anne ve çocuğun korunması bir hayırseverlik değil devletin görevidir. Sadece kadının sosyal olarak güvence altına alınmasını da değil, bir bütün olarak aile yaşamının dönüştürülmesini ifade eder.
YEP döneminde yürürlüğe giren Çalışma Yasası’nda kadın ve anneyi korumaya ilişkin tüm yasa maddeleri toplu şekilde yer aldı. Kadınların yeraltında çalışmasını, fazla mesai yapmasını, gece çalıştırılmasını yasakladı. Hamile kadınlara doğumdan önce ve sonra sekizer hafta, yani toplamda 4 aya varan tam ücretli izin tanındı; bu dönemde kadınların tam ücretlerini almalarının yanı sıra, doğumdan sonra da çocuk için bir defalık yardım sağlandı. Yalnız yaşayan işçi kadınlar ve 14 yaşından küçük çocuk geçindirmek zorunda olan kadınlar vergiden muaf tutuldu. Devlet yalnızca bu konuya ilişkin yasalar koymakla yetinmedi elbette.
Bunları gerçek hayatta mümkün kılmak için çocuk kreş ve yuvaları, fabrika ve işletmelerde çocuk emzirme odaları, anne ve bebeğin kalabileceği yurtlar ve sağlık hizmetlerini veren kurumlar yaratılması için büyük bir çaba gösterdi.
Erva Esra
תגובות