Karakalpakistanlı yazar Tulepbergen Kaipbergenov’un kaleminden çıkan bir roman: Karakalpak Kızı. Yazarın sosyalist gerçekçi yöntemle kaleme aldığı bu ilk roman (1963-1965) konusunu Sovyetler Birliğinde Özbekistan’ın özerk bir cumhuriyeti olan Karakalpakistan’ı seçerek okuyucuya sunuyor.
1920’ler... Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin inşa yılları... Gericiliğin, tutucu geleneksel değer yargılarının çepeçevre sardığı bir köy ve bir kadın: Cumagül. Yıllar önce zengin bir bay (bey) olan babası tarafından annesiyle yaka paça evden atılır. Ardından açlık ve yoksullukla boğuşularak geçirilen günler gelip çatar... Yıllar sonra Cumagül , kendi rızasıyla köye gelen bir deli- kanlıyla evlenir ama annesinin yaşadıkları onu da beklemektedir. Her gün kocası tarafından aşağılanan, dövülen, kaynanasının baskısı altında ezilen, insan olarak dahi değer görmeyen Cumagül, sonunda bir gün kucağında çocuğuyla birlikte kapı önüne konur. Cumagül’ün yaşadıkları aslında yalnız onun kaderi değil; tıpkı diğer kadınlar gibi o da özgür yaşamdan mahrum bırakılmıştır.
Bunun nasıl değişeceğini henüz bilmeyen Cumagül bir gün öğrenecektir. Geçimini sağlamak için kasabaya odun satmaya giderken, hayatında ilk kez gördüğü bir mitingden şu sözler belleğine yerleşecektir: “Eşit haklar... Kadınlar, siz erkekler gibi eşit haklara sahiptir... Başlık... rezil bir gelenek... kadını satmak gibi... Düpedüz kölelik...”
O günden sonra Cumagül’ün ve bir köyün kaderi değişecektir. Kendi kabuğunu kırmaya başlayan Cumagül’ün şahsında, aslında burada anlatılan, bir toplumun eski olanı yıkmasının serüvenidir.
Yazar, bu romanında devriminin tüm Sovyetler'de hayat bulma çabalarını, karşı-devrimin saldırılarını, toprak sahibi bay(bey)ların devrimi engelleme girişimlerini Bolşeviklerin toplumu değiştirme, dönüştürme sürecinde karşılaştıkları güçlükleri yenebilme iradesini gözler önüne seriyor.
Comments