Kadınların Eşitsizliğinin Yok Edilmesi
Kadınların toplumsal konumunda iyileştirmelerin olması, bazılarında, bu toplumda kadınların konumunda temel bir değişim olabileceğine dair yanlış bir anlayış yaratmıştır. İyileştirmelerin kurtuluşa götüreceğini ileri sürmek katıksız bir reformist anlayıştır. Reformist anlayış, teoriyle ve deneyimlere dayanılarak kesin olarak çürütülebilir.
Söylemeye bile gerek yoktur, kadınların toplumsal konumunda yapılan iyileştirmelerde, en ileri gidebilmiş, ülkelerde de, kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizlik temel olarak değişmemiştir. Temelde bir değişim olmadan iyileştirmeler, temele kadar inmeyen, yüzeyde kalan sınırlı ve güvensiz değişimlerdir. Sınıflı bir toplumda, hak eşitliği daima sınırlıdır, çoğu kez aldatmacaya dayanır. Mesela, kadın ve erkeklerin yasa karşısında eşitliği, gerçek eşitsizliğin üstünü örtmeye yarar.
Bu baskı ve sömürü toplumunda ezilen ve sömürülenlerin gerçek anlamda kurtulacağı görüşünü taşımaktan daha saçma bir şey olur mu? Bu toplum karşıtlığa dayanıyor. Karşıtlığın biçimlendirdiği bu toplum yok edilmeden, ücretli kölelik , kadınların ezilmişliği ve eşitsizliği yok edilemez. Kadınların özgürlüğü ve eşitliği, toplumun değişiminden ayrı bir sıralama ve zamanlamada gerçekleşmez. Kadınların konumunda değişim, toplumsal bir değişimdir. Toplumsal bir değişim olarak, toplumun dönüşümü ile bağlantılıdır.
“Hareket, sıralama ve zaman gibi tek boyutlu mantıksal bakış, nasıl olur da tüm ilişkilerin aynı anda var olduğu ve birbirlerini desteklediği bir toplumsal yapıyı açıklayabilir?” Marx
Kadınların toplumsal konumu, nasıl ki, bu günkü özel mülkiyet toplumundan bağımsız olarak ele alınamazsa, kadınların gerçek kurtuluşu da bu toplumun köklü, devrimci, nitel dönüşümünden bağımsız olarak gerçekleşemez. Nicel değişimler, ne kadar ileri götürülürse götürülsün, toplumun köklü, nitel dönüşümüne vardırılamaz, sorun, tam da kadınların, işçi sınıfı ve tüm ezilenlerle birlikte kapitalist toplumu, devrimle yıkmasıdır.
Kadınların Kurtuluşu Pratik Olarak Gerçekleşir
Feminist yazar Sylvia Walby şu gözlemde bulunurken, bir tarihsel-toplumsal gerçeği bilinçsizce ifade etmiş oluyor: “Birinci dalga feminizm, genellikle sanıldığından daha önemli bir tarihsel güç olmuştur... Ne var ki, kadınlar ve erkekler arasında var olan ve yok etmeyi amaçladığı her türden eşitsizliğin ortadan kalkmasını sağlayamadı.” Kadınların eşitsizliği 1960’larda başlayan ikinci dalga feminizm ve bugünkü üçüncü dalgadan sonra da varlığını koruyor. Öncelikle anlaşılması gereken şey, yarın feminizmin yeni dalgaları başlasa da kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizlik yok edilemez, çünkü feminizm kadınların kurtuluşunu, gerçekleştirecek bir anlayışa sahip değil. Kadınların kurtuluşu bireysel olarak gerçekleşmez. Bunun için toplumun devrimci dönüşüme uğraması gerekiyor. Bu ise, kadınların işçi sınıfı ve diğer ezilenlerle birlikte davranmasını zorunlu hale getirir ve getirmiştir.
Yani kadınların özgürleşmesi kuşaklar boyu tekrarlanmakla gerçekleşmiyor. Özgürleşme, bugüne kadar yalnızca sosyalist toplum tarafından gerçekleştirilmiştir. Çünkü kadınların gerçek özgürleşmesi, gerçek eşitliği pratik olarak gerçekleştirilir, devrimle gerçekleştirilir. Sosyalizme devrimle geçilir.
Kadınların Eşitsizliğinin Özel Mülkiyetle Bağı
Sylvia Walby, kitabi “Patriyarka Kuramı” bu bağı kuramıyor:
“Kapitalizmin yükselişi sınıf ilişkilerini dönüştürmüş, tam da toplumu oluşturan sınıflarda değişmeye neden olmuştur. Bu tarihsel dönüşüm, toplumsal cinsiyet ilişkileri üzerinde pek önemli etkiler doğurmamıştır. Erkekler egemen cinsiyet olarak devam etmiştir…”
Kapitalist toplumda kadınların köleliği devam etmiştir. Çünkü bu toplum üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanıyor. Önceki özel mülkiyete dayanan toplumlar; köleci ve feodal toplumlar aynı şeyi yaptı. Böylece, kadınların köleliği farklı toplum biçimleri altında binlerce yıldır sürüyor. Nasıl oldu da, bir kölelik, nüfusun yarısının köleliği bu kadar uzun bir dönem sürebilir? Bu durum ancak, özel mülkiyetle bağı içinde açıklanabilir. Kadınların köleliğinin toplumsal temeli açıklanamadığı içindir ki, toplumsal temel üzerinde yükselen ideoloji, kültür, eğitim ve siyasetin kölelikteki rolü doğru olarak açıklanamıyor.
Kapitalist toplumda, kadınların toplumsal konumunda sınırlı değişim oldu. Bunda işçi sınıfının, sosyalizmin ve kadın hareketinin kesin etkisi var. Kadınların kurtuluşu için çetin ve uzun zamana dayanan bir mücadele olmadan, kadın hareketi, bugünkü ileri düzeyine ulaşamazdı. Bu da, kapitalist toplumun gelişmesinden bağımsız olarak ele alınamaz. Büyük sanayinin gelişmesiyle birlikte kadınlar çocuklarla, birlikte kitlesel olarak toplumsal üretim alanına çekildi. Böylece kadınların kurtuluş koşulları oluştu. Kadınların mücadelesi, toplumsal devrimlerde yer alması bu toplumsal zeminler üzerinde meydana geldi. Bu toplumsal temel açıklanmadan, kadınların özgürleşme ve gerçek eşitlik mücadelesinin gelişimi ortaya konamaz.
Kadınların Özlemleri Dar Toplumsal Yapılarla Çatışma İçinde
Sylvia Walby, yaptığı tespitle farkında olmadan, kapitalizmin gelişimiyle, kadınların kurtuluş koşullarının nasıl oluşturduğunu göstermiştir:
“Kadınlar artık aile ocağıyla kısıtlanmıyor; içinde gezinebilecekleri ve sömürülebilecekleri koskoca bir toplum var.”
Walby, bu tespiti İngiltere için yapıyor, ancak tespit, kapitalist sistemin geneli için de doğrudur. Erkekler, artık kadınları aile yapısının dar sınırları içinde tutamıyor. Bu tarihsel bir gelişmedir. Bu yüzden, burjuvazi erkekle kadını bir daha dar yapıya sokamaz. Kadınlar sadece bulunduğu ülkeyle sınırlı hareket etmiyorlar; yeryüzü ölçeğinde hareket ediyorlar. Ailenin dar yapısı da, burjuva toplumun dar yapısı da kadınların istemlerine ve özlemlerine dar geliyor. Bu yüzden kadınlar tüm bu toplumsal dar yapılarla çatışma halinde, kadınların özlemleri, her bireyin özgür olduğu, insanca koşulların olduğu yeni bir dünyaya dairdir.
Ailenin dar yapısı şu nedenlerle kadını kendi çatısı altında tutamıyor; ilki, büyük sanayinin ucuz işgücü sömürüsüyle kadınları sömürse de, onlara evde olduğundan daha iyi bir yaşam yaratıyor; ikincisi kadın çalışmadan aile ekonomik olarak yaşamını sürdüremez koşullarla karşı karşıya gelir; bunda kapitalizmin çağdaş yaşam gereksinmelerini çeşitlendirmesinin kesin payı var. Kadınlar çeşitlenen yaşam gereksinimini karşılamak için toplumsal üretim alanında çalışmak zorundadır. Kapitalizm yaşam gereksinimlerini artırmakla işçilerin işçi olarak kalmasını sağlıyor. Kadın koskoca toplum içinde çalışabilir. Proleter kadınların içinde gezinebilecekleri ve sömürülebilecekleri koskoca bir toplumu dönüştürebilir. Bu toplumu, insanın insan üstündeki baskının ve sömürünün her biçimini yok edildiği bir topluma çevirebilirler. Demek ki, kapitalizm, sadece kadınların köleliğini sürdürmekle kalmıyor; köleliği yok edecek koşulları da yaratıyor. Aynı koşullar dünyada oluşturmak için kadın hareketi ülke sınırlarını aşıp dünya çapında hareket ediyor. Ve her yerde yeni bir dünya için, eski dünyaya başkaldırıyor.
Kadınlar Edilgen Değil Mücadeleci Etkin Bir Güçtür
Sylvia Walby kadın hareketinin gelişimini özetlerken vardığı sonucun üzerinde durulmalıdır.
“Kadınlar, baskıcı yapıların edilgen kurbanları değildir. Hem mevcut koşulları hem de daha geniş yapıları dönüştürmek için mücadele etmektedirler.”
Bu ifadeler, gerçeğin eksik ve zayıf değerlendirilişidir. 20. yüzyılın toplumsal devrimleri ve kapitalizmden sosyalizme geçişin başlamasından sonra yakın tarihi tam anlatmıyor. Kadınlar yer almadan toplumsal devrimlerin zaferinden ve sosyalist toplumun kuruluşundan söz edilemez. Kadınlar, proletarya ile birlikte dünyayı değiştiren bir güç olarak tarih sahnesinde yerini almıştır. Sosyalizmin zamanın en etkileyici politik hareketi olması, kadınların devrimci politik mücadelesi olmadan düşünülemez. Proleter devrimler çağı, kapitalizmden sosyalizme geçiş çağı anlaşılamaz. Kadınlar olmadan devrim olmaz.
Doksanlı yıllarda yeni bir toplumsal ayaklanmalar ve toplumsal devrimler yüzyılı başladı. Bu duruma o yıllarda dikkat çektik, açıkladık. Dünyanın birçok merkezinde ayaklanmalar patladı. Yüzyılın devrimci karakteri olaylar tarafından oluşturuldu. Devrim yükseliş çizgisine girdi. Bütünsel olarak yeni bir toplumsal çağ başladı. Kadınlar tüm bu mücadeleler boyunca aktif, önde, kitlesel güç olarak bir rol oynadılar. Yarın mücadeledeki ağırlıkları daha da artacağı kesin. Devrimci çağ kadınların mücadelesinin ağırlığının artmasıyla kendi sonucuna doğru ilerler.
Kadınlar sadece yeni bir dünya için mücadele etmiyor, eylemleriyle, kapitalist sistemin tüm merkezlerindeki devrimci eylemleriyle, bu dünya değiştirme mücadelesine itiş veriyor.
Dünya devrimi, son otuz yıl gibi kısa bir zamanda büyük yol aldı. Durdurulamaz bir güçle ilerledi. Tarih sıçramalarla ilerler. Yeni devrimci çağ, patlamaları, sıçramaları, içeriyor. Kadınların her taraftaki eylemleri patlamalar biçiminde gerçekleşiyor. Patlamaların, tüm ezilen ve sömürülenlerin eylemleriyle, gelişmenin bir noktasında sıçramalar yani nitel bir dönüşüme yol açar.
Bugün tam da toplumsal patlamalar ve sıçramalar sürecindeyiz.
Comments