top of page
Yazarın fotoğrafıDünyaya Başkaldırıyoruz

Marksizm Kadınlara Kurtuluş Yolunu Gösteriyor



Sistemin Kadınlara Biçtiği Değer


“Kadınlar temeldir” diyor Juliet Mitchell, “...onların varlığı insanlık durumu açısından temel bir öneme sahiptir, ancak kadınlar ekonomik, toplumsal ve siyasal rolleri bakımından kenarda köşede kalmışlardır.”

Özel mülkiyet toplumunun ekonomik olarak üretimi ve yeniden üretimi açısından kadınların, insanlık durumu için temel bir rolleri var. Kadınlar burada üretici bir konumda, insan üretici bir güçtür.

“Materyalist anlayışa göre tarihteki belirleyici etken, son tahlilde, maddi yaşamın üretimi ve yeniden üretimidir. Ama bu üretim, ikili bir karaktere sahiptir. Bir yandan, yaşama araçlarının, beslenmeye, giyinmeye, barınmaya yarayan şeylerle bunların gerektirdiği aletlerin üretimi; diğer yandan bizzat insanların üretimi, türün üremesi.” (Engels)

Kadınlar gerek üretim aletlerinin üretiminde, gerek insanların üretimi, türün üremesinde temel bir konumdadır. Engels’in bu duruma işaret etmesi, kadınların toplumdaki durumuna açıklık getirmektedir.

Toplumsal yaşamın üretimi ve yeniden üretiminde temel bir rollerinin olması, onların “kenarda köşede” kalmalarıyla yani ezilmeleri ve eşitsizliğiyle elele gitmiştir. Bu, özel mülkiyet toplumunun, erkek egemen anlayışın kadınlara verdiği değer işte budur. Juliet Mitchell’in bu açmazı tam da bu durumu anlayamamasıdır.

Simon de Beauvoir, sorunun temelini doğru anlamıştır.

“De Beauvoir’ın önemle üzerinde durduğu nokta, kadınların yalnızca özel mülkiyet kurumuna bağımlılığıdır.”

De Beauvoir'ın devasa çalışması ikinci cins ... ilginç bir nokta vardır.

Bu eserde: Sosyalizm eserin sonunda, kısık sesli son sözde tuhaf şekilde olumsal bir çözüm olarak belirir.

Devrimci sosyalizm, özel mülkiyet toplumunda kadınlara biçilen değerin, yani kadınların bu toplumsal ilişkilerin egemen olduğu sınıflı toplumlardaki ikinci cins durumunun temellerini ve çözümünü bilimsel bir anlayışla ortaya koyar. Sosyalizmin çözümü ikna edicidir. Feministler, kendi amaçlarından bir çıkış yolu bulmak için marksizme dönüşme ihtiyacı duyarlar:

“Görevimiz kapitalizm koşullarında kadınların ezilmesinin kökenlerini anlamaya en uygun teorik ve tarihsel modeli tasarlamaksa eğer, bu durumda şüphesiz Marx’a danışmamız gerekiyor.” (Ankice Cokardie)


Devrimci Kadın Hareketi ve Reformist Kadın Hareketi


“Analizlerindeki çok önemli farklılıklara karşın” diyor J. Mitchell radikal feminist ve sosyalist kurtuluş grupları devrimci bir siyaseti paylaşıyorlar, aralarındaki bu ortaklık, kullandıkları birçok temel kavramda da ortaya çıkıyor.”

Feministler, böyle bir ortaklığın olduğunu göstermek için çok uğraştılar. Hala de uğraşıyorlar. Fakat ikna edici, tatmin edici bir sonuç ortaya koyamadılar. Feminist hareket, hiçbir zaman ve hiçbir yerde devrimci bir çizgi izlemedi. Bu hareket, burjuva toplum çerçevesinde kadınların hak eşitliğini elde edebileceğini her zaman savunmuştur. Kadınların kurtuluşundan söz etse de kadınların yasa karşısında biçimsel eşitliğini ve bu kapsamda bazı haklar elde etmeyi, öylesine başat olarak gördüler ki o yarım-yamalak olarak söyledikleri kurtuluş amacı, bunun arkasında kaldı... Günlük hedefleri temel amacın, önüne koymak, onlara ağırlık vermek de reformizmdir.

Marksistler, devrimci kadın hareketini iktidarın ele geçirilmesiyle bağlantılı olarak değerlendirirler. Her zaman ve her yerde, kadınları iktidara gelmeye ve bu uğurda devrimci kavgaya atılmaya çağırırlar ve çağırıyorlar. Kadınların gerçek, tam ve eksiksiz kurtuluşu için, iktidarı, işçi sınıfıyla birlikte devrimci tarzda ele geçirmeleri temel siyasal koşuldur. Devrimci sosyalist kadın hareketi, kadınların kurtuluşunun kapitalizmin ötesinde, sosyalizmin kurulmasıyla gerçekleşeceğini kesin bir açıklıkla ifade ediyor. Bu açıdan da feministlerin, devrimci sosyalizmle uzlaşma çabaları sonuçsuz kalmıştır.


Kadınların Kurtuluşu Sosyalizm Dışında Gerçekleşemez


Juliet mitchell, feminizmi şöyle tanımlıyor:

“Feminizm, bütün kadınları bütünsel bir ezilmişlikte birleştirir, yani her kadını kapsar.”

Yazar, başka bir yerde de, “feminizm, sınıfsal konumları... ne olursa olsun bütün kadınlara açıktır” diyor.

Buna karşın, Sheila Rowbotham, şunları söylerken doğru bir konumdadır;

“Sadece kurtuluşunu kavrayabilen bir bilinç hali ... paralize edicidir.”

Kadın hareketi, işçi kadınlara dayanmaz ve onların öncülüğünde davranmazsa, “Geriye tek kalan, kapitalizmde ayrıcalıklı kadınların yararıyla ilgilenen” bir hareket olur.

Bebel, sorunun çözümünü bütünlüklü olarak ortaya koyarak;

“.... kadınların kurtuluşunun bütün insanların baskıdan, sömürüden, binbir çeşit yoksunluk ve ıstıraptan kurtulmasını .....” söyler.

Sheila Rowbotham, bundan şu sonuca ulaşır:

“Bu iki sorun ne birbirinden ayrılabilir ne de sosyalist bir toplumun yaratılması dışında çözüme kavuşabilir.


Farklılıkların Bilincinde Olmak


Juliet Mitchell, ne zaman görüşlerine biraz açıklık kazandırmaya kalksa, her şeyi birbirine karıştırıyor. Özde feminist olan ama lafta sosyalist olan ve kendince ikisini uzlaştırma ya da en azından yan yana getirmeye çalışan, herkesin içine düşmekten kaçınamadığı bir durumdur.

“Belki de geleceğin en büyük teorik çarpışması, sosyalist bir anarşi benimsemiş olan kurtuluşçular ile ‘radikal feminist’ bir analizi benimsemiş olan feministler arasında cereyan edecektir. Fakat o gelecek çok çabuk gelmiştir.”

Yazar bu erken hesaplaşmayı, 60’lı yıllarda Avrupa sosyalistleri ve komünistlerinin kadınların mücadelesine hatalı yaklaşımına bağlıyor. Bunun etkisinin olduğu açıktır. Fakat feminist hareketi asıl yaratan, kadınların içinde bulunduğu koşullardır. Daha geniş olarak, kadınların bu toplumdaki toplumsal konumuna küçük burjuva konumdan hareketle çözüm bulma arayışı bu hareketi yarattı. Kadınların içinde bulunduğu koşulları köklü olarak dönüştürmediği sürece, bu hareket ileride, farklı yaklaşımlarla tekrar ortaya çıkar.

Öncelikle belirtmek gerekir ki komünist parti olarak gösterilen Avrupa’daki partiler gerçek anlamda devrimci sınıf partisi değiller. Ama feministler, onları ısrarla devrimci komünist partiler gibi gösteriyor. Şunu da belirtmek gerekiyor ki daha iri olan komünist hareketlerde de kadınların ezilmişliğe ve eşitsizliğe karşı harekete geçmesine karşın hatalı yaklaşımlara rastlanabiliyor. Bu hatalı anlayışı sergileyen hareketler olsa da devrimci sosyalizm, soruna teorik ve politik olarak çözüm getirmelidir. Sosyalist toplum bunun pratiğini ortaya koyar.

Fakat J Mitchell diğer feministlerden farklı olarak, feminizm ile sosyalizm arasında bir uzlaşma değil, bir “çarpışma” olduğunu görüyor. Bunun anlamı şudur: Kadınların toplumsal konumu sorununda proleter çözümler, küçük burjuva çözüm birbirinden tamamen farklıdır. Ve farklı sonuçlara yol açar.

Alanında sosyalizmden uzak kalmanın, feminist analizi ve hareketi nasıl bir çıkmaza sürükleyeceğinin farkında olanlar şunu söylemek durumunda kalıyor:

“... hem feminist bilincimizi sonuna kadar geliştirmemiz gerekiyor hem de aynı zamanda, ezilmişliğimizin bilimsel sosyalist bir analizine girişerek bu bilinci dönüştürmemiz gerektiği kanısındayım ben...”

Sosyalizm kavranamamış, sosyalizm yalnızca teorik bir analiz değil. Bir politik hareket ve toplumsal bir sistemdir.


Marks’ın Görüşleri Doğru Kavranmalı


Juliet Mitchell, Kapital’den Marks’ın çok iyi bilinen şu alıntısını aktarıyor:

“... toplu çalışma grubunun her iki cinsten ve her yaştan bireylerden oluşmasının, uygun koşullarda, zorunlu olarak insanın gelişmesi açısından bir kaynak oluşturacağı açıktır; ancak, üretim sürecinin emekçi adına değil, emekçinin üretim süreci adına var olduğu, kendiliğinden gelişmiş, yabani, kapitalist biçimiyle bu toplu çalışma grubu yozluğun ve köleliğin kaynağıdır.”

Bu görüşlerden hareketle, şu sonuç çıkarılıyor:

“Sanayileşmenin bugüne dek kadınları bu anlamda ne Doğu’da ne Batı’da özgürleştirdiği çok açıktır.” (Juliet Mitchell).

Bu kitap 1971’de yayınlandığına göre, burada ifade edilen “Doğu” sosyalist sistemdir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki kadınların, büyük sanayiyle birlikte toplumsal üretim sürecine çekilmesi, işletmelerde kadınların erkeklerle bir arada çalışması, kadınların kurtuluşunu getirmez ama bunun koşullarını hazırlar. Diğer bir nokta, emekçinin üretim süreci adına var olduğu koşullarda yani kapitalist toplumda, yozlaşmanın kaynağıdır. Ancak üretim sürecinin emekçilerin adına yapıldığı koşullarda yani sosyalizmde, kadın ve erkeklerin birlikte çalışması, iki cins arasında daha yüksek bir ilişkinin temelini oluşturur. Marks’ın bu belirlemesinde şu devrimci sonuç çıkar; üretim araçlarının kapitalist biçimi ortadan kaldırıldığında ve kadınlarla erkeklerin ortak denetimine verildiğinde, bu maddi temel, insani gelişmenin koşulu olur. Kapital’in teorik analizinden devrimci sonuçlar çıkarılmalı.


Başka Noktalar


Güney yarım kürede ve Kuzey yarım kürede kadınların sayısı, proletaryanın içinde artmıştır. Bazı alanlarda çoğunluğu oluşturuyor. Bu durum, basit bir bakışla ele alınamaz, geçiştirilemez. Kadınların toplumsal üretim sürecinde artan bir sayıyla yer alması şu sonuçlara yol açar:

1) Kadınların çifte ezilmesi, proletaryanın kurtuluş kavgasını ateşliyor.

2) Eylemlerin ve eylemcilern niceliği artış göstermiştir.

3) Kadınların kurtuluş kavgası daha bir güçlenmiş ve hızlanmıştır.

4) Kadınların özgürleşme bilinci ve örgütlülüğü yükselmiştir.

5) Kadın işçilerin, kadın hareketindeki öncülüğü ve ağırlığı pekişmiştir.

6) Proletarya daha isyancı olmuştur.

Kadınların proletarya içinde niceliğinin artması, bilincinde köklü değişiklik oluşması, örgütlenmesinin yaygınlaşması ve isyanları göz önünde tutulmadan ezilen ve sömürülenlerin dünyada sıklaşan ayaklanmaları, eylemleri ve yeni bir toplumsal devrimler çağı anlaşılamaz.


20 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page