Peki Şimdi Nereye
- Dünyaya Başkaldırıyoruz

- 29 Eyl
- 2 dakikada okunur

Nadine Labaki’nin 2011 yapımı Peki Şimdi Nereye? filmi, Lübnan’ın derin yaralarından biri olan mezhep çatışmalarını mizahi ve duygusal bir tonda ele alıyor. Hikaye, küçük bir köyde Hristiyan ve Müslüman erkeklerin kavgalara sürüklenmesini, buna karşılık kadınların barışı sağlamak için geliştirdiği yaratıcı yöntemleri merkezine alıyor. İlk bakışta duygusal, umut verici bir anlatı gibi görünen bu film, Marksist-Leninist bir bakış açısıyla incelendiğinde farklı noktalar gözümüze çarpıyor.
Sorunun Kaynağı: Mezhep mi, Sınıf mı?
Film, çatışmayı Hristiyanlar ve Müslümanlar arasındaki dinsel ayrımlara indirger. Böylece asıl belirleyici unsur olan sınıfsal çelişkiler görünmez hale gelir. Halkın yoksulluğu, sömürülmesi ve dışa bağımlılığı geri planda kalırken, kavganın sebebi “mezhep farklılıkları” olarak sunulur. Oysa bu tür kimlik çatışmaları, egemen sınıfların halkı bölmek için kullandığı ideolojik araçlardan başka bir şey değildir.
Kadınların Barış Çabası

Labaki, kadınları film boyunca barışın öznesi olarak resmeder. Erkekler şiddete yatkın, kadınlar ise sağduyulu ve koruyucudur. Bu tablo, kadınların aktif özne olarak gösterilmesi açısından dikkat çekici olsa da, meseleyi toplumsal cinsiyet rollerine indirger. Böylelikle çatışmanın kaynağı, toplumsal üretim ilişkilerinden çok “erkeklerin şiddet eğilimi”ne bağlanmış olur. Bu ise yapısal gerçekliği perdeleyen, ahlaki bir yorumdur.
Lübnan’ın tarihini bilen herkes, mezhep çatışmalarının sadece iç dinamiklerle açıklanamayacağını, dış müdahalelerle beslendiğini bilir. Ancak filmde emperyalizmin gölgesi dahi yoktur. Lenin’in ulusal sorun çözümlemeleri bize gösterir ki, bu tür çatışmalar çoğunlukla emperyalist çıkarların yönlendirmesiyle alevlenir. Oysa Peki Şimdi Nereye? Bütün bu karmaşayı, kadınların mizahi oyunlarıyla bastırılabilecek bir meseleye dönüştürür. Bu, gerçeği basitleştiren ve politik olanı kültürel bir düzleme hapseden bir yaklaşım olur.

Film, seyircisine “asıl mesele sevgi ve hoşgörü” mesajı verir. Bu söylem, burjuva hümanizminin tipik yansımasıdır. Sınıf mücadelesini, emperyalist tahakkümü, halkların devrimci birliğini görmezden gelir. Çatışmalar “yanlış anlaşmalar” düzeyinde yorumlanır, halk ise gerçek çözüm olan örgütlü mücadeleden uzak tutulur.
Sonuç
Peki Şimdi Nereye? Duygusal tonuyla etkileyici bir anlatı sunar. Ancak Marksist-Leninist bir göz, filmin asıl meseleleri görünmez kıldığını fark eder: sınıf çelişkileri, emperyalist müdahaleler ve halkların devrimci birliği… Gerçek barış, kadınların ya da erkeklerin bireysel iradesiyle değil, halkların sınıf birliği ve emperyalizme karşı ortak mücadelesiyle mümkün olabilir.








Yorumlar