top of page

Sessizlik

“sessizlik”

Bazen aynı dilde konuşmak bile birbirimizi anlamaya, algılamaya duyumsamaya yetmiyor. Fikirlerimiz akıllarımız hareketlerimiz birbirleriyle hep bir tutarsızlık içinde kalıyor. Hepimiz aynı zulümleri , işkenceleri çekmemize rağmen anlamıyoruz birbirimizi. Öyle karartmışlar ki kalplerimizi kendi acılarımızı bile algılayamıyoruz ve susuyoruz.

Susarsak geçer susarsak iyileşir , düzelir sanıyoruz... Ve susuyoruz kimse çektiklerimizi görmesin, yargılamasın, dışlamasın diye. Susarsak; horlanmayız, susarsak; bizi suçsuz sanırlar, namusla edeple itaatsizlikle suçlamayamaz. Suçumuz olduğundan değil ha; tarih bizi daha da ağır cezalarla yargılamasın, alnımıza kara lekeler düşürüp bizi daha da beter kirletmesin diye susuyoruz… Ve sustukça artan yaralar, iyileşmeyen ağrılar oluşturuyoruz içimizde. Kural buydu işte “sürüye uymak!” susarak ses çıkarmadan hareket etmeden yaşamak!

Kural; zayıf olmaktı! Başını önüne eğip sorgusuzca hizmette bulunan! Ezilen-sömürülen, itilen, darp edilen, canının acısını gizleyen ve yeri geldiğinde ölen-öldürülen!.... Taşlanan, yakılan, diri diri gömülen ve hizmette kusur etmeyip yüzünde tebessümle gülen olabilmekti! Kural; zulme boyun eğip sessiz kalmaktı!...

Acı çeke çeke korkaklaşırsın, korkaklaştıkça sessizleşir ürkek ve kırılganlaşırsın. İnsan olmaktan korkarsın. Yaşamaktan, yaşamından, kendinden, kimliğinden, kılık-kıyafetinden, bedeninden, kadınlığından korkarsın. Anne olmaktan, kız doğurmaktan, dost, yoldaş , sırdaş olmaktan korkarsın. Korktukça uzaklaşırsın; kendinden, hayatından, isteklerinden ve boyun eğersin köleliğe. Kocaya, eril zihniyete ve sonra da çocuklarını korkak olmaya alıştırırsın. Köleliği öğretirsin onlara. Başkalarının boyunduruğunda yaşamayı!

Oğullarına; erkeklik taslayıp sisteme, topluma uyum sağlamayı!… Kızlarına; dinin rivayetlerine harfi harfine uyup kocaya itaat etmeyi öğretirsin. Seni böyle yetiştirmişlerdir! Onlara bir ordu yaratırsın. Büyük bir saltanatlık kurarlar senin hakimiyetinde... Ve sen kralları yaratansın!... Ve sen yaşamı onlara vaat edensin. Ezilenlerin sömürülenlerin bileşkesi susan ve acı çekensin.

Nereden bilecektin: “bir gün uçan bir kuş gördüğünde zihnin algılamaya başlar” derdi kitap… Ve o kitabı bulup da aydınlanacağını; yüreğinde, ruhunda kıvılcımlaşan özgür duygular oluşacağını!… Belki de ondan okutmadılar seni! Bilinçlenmeyesin diye, ruhunu aydınlatmayasın diye!…

Ve yine kitap demişti sen tek başına bu kuramı bozamazsın yıkamazsın!!!

Sınırların ardındaki o dünyayı keşfetiğinde ulaşılmaşı güç duvarlar çıkacaktır karşına. Görebilir hissedebilirsin. Ama sen asla bu düzeni, bu topluluğu tek başına yenemezsin(!) Sen aydınlanacak olansın. Yaşamı anlamlaştırıp hakikati gün yüzüne çıkaracaksın. Susmak, sessizleşmek yakışmaz sana. Sen ezilen ve sömürülenlerin bileşkesi; susanların, acı çekenlerin, hissiyle seslenmişsin ve sesin tüm engelleri aşmış; kuralları çiğnemiş, duvarları yıkmışsın. Hayatı kutsallaştırma vaktidir. kendinden bir parça eklemişsin hayatta. Hayat senin hayatın! Anlamlaşan bir bileşkenin korlaşan sesinin , sömürüyle zıtlaşansın, direnen, güzelleşen, başkaldıran, yücelensin!...

BERNA CEYRAN

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


EKA3-01.png

dünyaya başkaldırıyoruz!

© 2023 by RAFTER'S. Proudly created with Wix.com

bottom of page