top of page

Bu En İsyan Ettirici Duruma Başkaldırıyoruz


ree

Ekim 1917’nin öncü kadın savşaçıları,

İ. Armand, N. Krupskaya, A. Kollantay ve

bütün kadın savaşçıların yeni bir dünya kavgası,

Dünyaya Başkaldıran Kadınlarla SÜRÜYOR!



Kadınların çepeçevre kuşatan saldırılar, yaşamın her alanında -evde, işyerinde, sokakta, devletle, ilişkiler alanında, ulaşım ve iletişim araçlarında; kısaca, ekonomik, toplumsal, siyasal ve kütlürel yaşamda – varlık gösteriyor. Bu denli yaygın, geniş, boyutlu ve kapsamlı saldırı, bir toplumsal sistem saldırısı olabilir. Kadınlar her yerde, sistemle karşı karşıya.


Sınıf ve cinsiyet saldırısı, tartışmasız,sistem sorunudur. Kadınların eşitsizliğe dayanan toplumsal konumu sistem tarafından oluşturulmuştur. Cinsiyet eşitsizliğine son vermek, kadınların toplumsal konumunu değiştirmek sistem sorununu çözmek demektir. Sistem sorunu aynı zamanda şu demektir ki, kurulu sömürü ve baskı sistemi yerine, kadınların eşitsizliği ve özgürlüğünün hayata geçtiği, yeni ve insancıl bir sistemi kurmak önümüzde olan temel bir görevdir.


Bu sorunu bir sistem sorunu olarak koymak, erkeklerin baskısını ve saldırısını hafife almak demek değildir. Cinciyet baskısı hiçbir şekilde hafife alınmamalıdır. Erkekler, kadın cinsini ezerek, her zaman alçalmıştır. Dün alçalmıştır, bugün daha da alçalmıştır. Bu mücadele sınıf ve cinsiyet egemenliği yıkılana, kadınların tam kurtuluşu gerçek olana dek sürecektir. Erkekler, sistemin kadınlara karşı yaptığı saldırıların daima ön sıralardında yer almıştır. Dolayısıyla, kadınların kurtuluş kavgası, bütünlüklü bir kavga alanı gelişirse kesin bir sonuç alınabilir.

Sistem sorununu aşmamak, onun ötesine, yeni bir topluma geçmemek, kölelik sınırları içinde kalmaktır. Anayasal haklar için salt hak eşitliği için, köleliği gönüllü hale getirmektir. Yasalarla güvence altına alınan, kadın hakları değil, sermayenin ve erkeğin egemenliğidir. Yasa karşısında eşitlik, kadınların ekonomik yaşamdaki eşitsizliğini maskelemektir. Böylece, egemen olan, yasalar karşısında eşitlikle kadınların isyanlarından kurtulmuş olur.


Kadın hareketi, istemlerini yasa karşısında eşitlikle, hak eşitsizliğinin giderilmesiyle sınırlarsa, kendini, pratiğini, eylemlerini, hedeflerini sınırlamış olur. Bakışını yalnızca kendi üzerine yöneltirse, bakışını sınırlar. Bunu teori düzeyine çıkarırsa, teoriyi sınırlar. Gerçek kadın hareketi, yani kadınların tam kurtuluşunu amaçlayan devrimci kadın hareketi, kendini sistem çerçevesinde, kadnıların lehine yapılacak değişikliklerle sınırlamamalıdır. Kesinlikle gerçek özgürlük uğruna dövüşmelidir. Yeni ve insanca bir gelecek için kavga vermelidir. Kadın olarak, bireyler olarak, özgürlük içinde gelişmek için savaşmalıdır. Mücadeleci kadınlar, kendini sınırlayan hareketleri aşarak, ileriye, gerçek kurtuluşa ilerlemelidir.


Kadınların, özgür yarınlar için bugünkü toplumsal sisteme, erkeklerin saldırılarına karşı büyük bir azimle başvurduğu sokak eylemleri, isyan, ayaklanmaları, başkaldırıları sadece kadın kittlesini biraraya getirip, bir güç oluşturmakla kalmıyor, kadın kitlelerini özgürleştiriyor. Eylemlerin devrimcileştirici, özgürleştirici etkisi, harekete yeni katılan kadınların durumunda gözlemlenebilir. Hareket, yeni güçlerin katılımıyla hızla büyüyor.


Yalnızca eylemlerde yer alarak değil, düşünsel olarak da kadınlar çok çabuk devrimcileşiyor, özgürleşiyor. Materyalizm bilimsel bir dünya görüşüdür. Materyalizme dayanan kadınlar, eski toplumun kölleştirici ideolojisinin etkisinden kurtuluyor; toplumları, tarihin gelişimini ve kadınların toplumsal konumunu yeni bir bakışla ele alıyor. Materyalizm, özgürlük kavgasında kadıların elinde etkin bir silahtır. Bu öylesine etkin bir silahtır ki, feminist hareketler bile, bu etkiden yararlanmak için, kendilerine “sosyalist feministler,” “marksist feministler” ve “materyalist feministler” diyorlar.


Eşitsiz toplumsal konuma, şiddetli baskılara ve saldırılara karşı, bu en isyan ettirici duruma karşı kadınların eylemleri, isyanları ve başkaldırıları genel bir özellik kazandı. Eylemler çok büyük bir öfke içinde yapılıyor. Sokağa çıkanlar, görülmemiş bir öfke içinde. Bu, henüz sokağa çıkamayan kadınların öfke duymadıkları anlamına gelmez. Her kadın kendisine ve tüm kadınlara yapılanlara derin bir öfke duyuyor. Öfke, her zaman eyleme dönüşmese de, kadınların öfkesi çok şiddetli, çok derin ve geneldedir. Bu, kadınların isyanının hangi boyutlarda olduğunu gösteriyor.


Buradan eylemlerin itici gücünün yalnızca öfkeyle sınırlı olduğu sonucu çıkabilir mi? Anında söyleyelim: Böyle bir sonuç çıkarmak çok yetersiz ve eksik olur. İsyanı tam anlatamaz. Kuşkusuz, öfke duyulmadan, içinde öfke olmayan hiçbir eylem yapılamaz. Fakat büyük bir eylemde bunun fazlası var. Örgütlülük, dayanışma, devrimci bilinç, eylemin, kadınların tam kurtuluşunu içeren içeriği, kısaca yeni bir gelecek, yeni bir yaşam hedefi de eylemlerin itici gücüdür. Kadınların özgürlük mücadelesi, bilinci, örgütlü ve amaçlı bir etkinliktir.


Bu arada, kadınların özgürlük kavgasını saptırıcı anlayışlarla da karşılaşıyoruz. Onların öğütlerini dinleyecek olursak, erkeklerin kişiliğini değiştirirsek erkek egemen anlayışı terkederler. Bundan daha yanlış bir anlayış olur mu! Erkek egemen anlayış, erkeklerin kişiliğinden değil, özel mülkiyete dayanan toplumsal sistemden onların bu sistemdeki konumundan ayrıcalıklarından, vb ileri geliyor. Dolayısayla kadınların amacı erkeklerin kişiliğini değiştirmek değil, toplumu değiştirmektir. Kadının özgürlüğünün toplumun özgürlüğünün ölçütü olan yeni bir topluma ulaşmaktır. Amaç, kadının eşitliği ve özgürlüğüdür. Erkeklerin anlayışlı veya anlayışsız olması, yani onların kişiliği kadının toplumsal eşitsizliğini değiştirmez. Toplum değişince cinsiyet eşitsizliği sona erer.


Toplumun değişimiyle, kadın erkek ilişkisi ve birey-toplum ilişkisi yeniden ve yeni bir temelde kurulur. Kadınlar, eşitsizliğe dayanan konumunu eşit ve özgür temelde konuma çevirdiğinde, o zaman erkekle ilişkilerini eşit temelde oturup konuşacaktır; o noktaya kadar erkekle konuşurken, yumruğunu daima sıkılı tutmalıdır.


Kadının sosyal ilişkiler içindeki konumuna da değinmemiz gerekiyor. Bugünkü sosyal ilişkiler kadının köleliğini ve topluma yabancılaşmasını temsil ediyor. Bu niteliğiyle bugünkü sosyal ilişkiler, kadına vurulmuş bir prangadır. Diğer bir deyişle, sosyal ilişkiler, sermayenin ve erkeklerin, kadınların şakağına dayanmış bir silahıdır. Kadınlar, bu toplumda, bu sosyal ilişkiler içinde, kendini tanıdıkları arasında hissetmez. Bugünkü dünya, kadına ve çocuğa yabancı.

Bu toplumsal sistem, bu sosyal ilişkiler uzun süre ayakta kalamaz. Çünkü tüm ezilenler, kadınlar, işçiler, emekçiler sürekli eylemde ve eylemleriyle dünyayı alt üst ediyorlar. Ve yeni bir dünya için savaşıyorlar.


Kadınlara yönelik tahakküm, zorbalık, şiddet ne kadar boyutlanırsa boyutlansın, ne kadınların ve tüm ezilenlerin ayaklanışı ve isyanları durdurulabilir, ne de köhnemiş toplumun ve sosyal ilişkilerin müzelik olması engellenebilir. Eski toplum, tarihi inisiyatifini yitirmiştir artık. Hiçbir güç, ömrünü doldurmuş bir toplumsal sistemde girişim üstünlüğünü ele geçiremez. Tarihsel inisiyatif, yeni dünya güçlerinin eline geçmiştir. Yeni dünyanın devrimci güçleri tarafından, tarihsel insiyatifin sonuna kadar götürüleceği kesindir.


ESKİ DÜNYA, YENİ DÜNYA GÜÇLERİNCE KUŞATILMIŞTIR

YARINLAR BİZİMDİR!


 
 
 

Comments


EKA3-01.png

dünyaya başkaldırıyoruz!

© 2023 by RAFTER'S. Proudly created with Wix.com

bottom of page