top of page

"Üzgün Olmaktansa Öfkeli Olmayı Yeğlerim"


Ulrike Marie Meinhof (7 Ekim 1934 - 9 Mayıs 1976)

Ölümünden bir süre önce kızlarına yazdığı mektubunda “...Sakın anneniz hapishanede olduğu için üzgün olmanız gerektiğini düşünmeyin.Aslına bakarsanız üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim!” diye yazar. “Köleler, özgür olmak isteyenlerden nefret ederler!”

Başarılı bir gazetecilik hayatı, televizyon ve radyo programları, sol içinde etkili bir entelektüel olması, ünü, eşi, iki çocuğu... Tüm bunlar ihtiyaçlarına cevap vermiyordur artık. Yazmanın yetmediğini gördüğünde, düşüncesi ile eylemi arasındaki mesafenin kendi bütünlüğünü parçaladığını fark ettiğinde yeni bir yaşam biçiminin izini sürmeye başlar; eyleminin peşinden koşar ve 1976 yılı Mayıs ayında Almanya’da 719 numaralı hücrede asılı olarak bulunur. Resmi kayıtlarda “kendini asmak suretiyle intihar ettiği” yazılıdır. Yapılan araştırmalarsa bunun intihardan çok bir cinayet olduğuna işaret eder. Hücresinde asılı bulunan kadın Alman Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) üyesi Ulrike Meinhof’tur.

Ulrike Meinhof, 7 Ekim 1934’te Almanya’da doğar. O yıllar Hitler faşizminin ülkede egemen olduğu yıllardır. Çocukluğu da İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde sığınaklarda, bomba sesleri altında geçer. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında en çok etkilendiği kişi manevi annesi Renate Riemeck’tir.

Meinhof, üniversite öğrenimi için gittiği Marburg’taki Philipp Üniversitesi’nde Sosyalist Öğrenci Birliği’nin toplantılarına katılır, nükleer silahlara karşı bir çalışma grubu içinde yer alır, dönemin önemli politik dergilerinden olan Konkret’te yazmaya başlar. Uzun zaman bu dergide yazmaya devam edecektir ta ki Konkret’in muhalif tarafını kaybettiğini anlayıncaya kadar. Meinhof’un yazılarının dayanak noktasını ise “yeni faşizm” düşüncesi oluşturur. Meinhof’a göre faşizm bir süreklilik arz eder ve Federal Almanya Devleti’nde de Hitler faşizminden bu yana dönüşerek devam etmekte ve devlet yukarıdan aşağıya bu biçimi tüm aygıtlarıyla dayatmaktadır. Meinhof, faşizmin sürekliliğine atfen bir yazısında “Biz nasıl anne babalarımıza Hitler’i soruyorsak, çocuklarımız da bir gün bize Bay Strauss’u* soracaklar” sözlerini sarf eder.

Ustabaşı, işçilerin peşinde; polis, Meinhof’un!

Bu hareketli günlerde, Meinhof, RAF üyeleri Andreas Baader ve Gudrun Esslin ile tanışma imkânı bulur. Andreas Baader, tutuklandığında Meinhof, Baader’in kaçırılması eylemine doğrudan katılır. Böylece Meinhof için illegalite günleri başlar. Bu süre içinde Filistin’de El Fetih’in kamplarında eğitim alır. Örgütün mali sorunlarını çözmek için banka soygunları yapar. Polis, Meinhof’un peşindedir. Eski arkadaşı Monika Mitscherlich’e gittiği bir gün, “Peşinde sürekli polislerin olduğunu bilmek hissine nasıl dayanıyorsun?” diye soran Mitscherlich’e, fabrikada çalışan işçilerin hissettiklerinden farklı bir duygu olmadığını söyleyerek yanıt verir. “İşçilerin peşinde de sürekli ustabaşı ve şef var...”

İllegal yaşam uzun bir kaçışın ardından Meinhof’un yakalanıp cezaevine konmasıyla sonlanır. Meinhof’un konulduğu hücre “duyumsal yoksun bırakma” olarak adlandırılan bir yöntemle şekillendirilmiştir. Ses geçirmeyen bu hücredeki duvarlar ve tüm eşyalar beyazdır ve sadece yapay ışıkla aydınlatılır. Böylece uyaranların etkisinden uzak tutulan duyular zamanla körelecektir. Meinhof ve diğer RAF üyeleri cezaevinde açlık grevi ve itaatsizlik eylemleriyle bu uygulamaya direnirler. Tüm bunlar yaşanırken ölümünden bir süre önce kızlarına yazdığı mektubunda “...Sakın anneniz hapishanede olduğu için üzgün olmanız gerektiğini düşünmeyin.

Aslına bakarsanız üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim!” diye yazar. “Köleler, özgür olmak isteyenlerden nefret ederler!”

Meinhof, RAF’ın ideoloğudur. Sistem, RAF’ın gelişmesini engellemek için Meinhof’un öldürülmesini salık verir. Meinhof, karşı durduğu bu sistemi başından beri iyi tanıyordur ve sistem karşıtı kararlı tutumundan vazgeçmez. Bütün ile parçayı bir arada görmeyi bilir. “...[V]ietnam’da atılan bombalar, Berlin’de insanları döven polis, yuvalardaki çocuklar, çalışan annelerin vicdan azabı arasında sadece nesnel bir bağıntı mevcut değildi. Aynı zamanda bunların arkasında, nesnel olarak kanıtlanamayacak olsa da ahlaki vicdanla hissedilmesi gereken, bir tür prensip, bir tür plan bulunmaktaydı. Bu kapsamlı ve eksiksiz plan, bütün toplumsal gerçekliğin, adaletsizlik, zorbalık ve şiddetle belirlenmesine yol açmakta, buna uymayan ve direnen herkesi, her şeyi dışlamakta, baskı altına almaktaydı. Gerçeklik tamamen hapsedilmiş[tir]” diye yazar.


Her ne kadar RAF, kadınların ikincilleştirilmesine dönük bağımsız eylemler yapmamış ve bunu bağımsız bir sorun olarak gündemleştirmemişse de RAF üyesi kadınlar -ki örgüt üyelerinin yarısı kadındır- Meinhof’un da belirttiği gibi özel olanın politik olanla bağını her defasında dillendirir. Çözümü ise hem sisteme karşı savaşta hem de gündelik yaşamı bugünden değiştirmede bulur. Meinhof, özel hayat ile siyasi faaliyetin birbirinden ayrı olmaması gerektiğini savunur ve tüm zorluğuna rağmen, bunu başarmak için her defasında kendisiyle de mücadele eder.

“Bir yandan antiotoriter politika yapıp öte yandan evde çocuklarınızı dövemezsiniz. Ama politika yapmadan da evde çocuklarınızı dövmemeye uzun süre devam etmeniz mümkün değil, yani rekabet koşullarını, aile dışında da ortadan kaldırmak için mücadele etmeden, aile içindeki rekabet koşullarını ortadan kaldıramazsınız...” (6) der.

Bu farkındalık düzeyi RAF’ın yapısında da kendini gösterir. RAF içinde geleneksel kadın-erkek modellerinin dışına çıkan bir tarz söz konusudur. RAF, bir yandan emperyalizme karşı mücadele yürütürken bir yandan da çocukların bakımının kolektifler tarafından ortaklaşa yapılması, otorite karşıtı çocuk bahçelerinin kurulması gibi fikirleri savunur ve uygulamaya çalışır. Oysa sistem bu yönüyle de RAF’ı hedef gösterir.

RAF üyesi kadınlar, örgütlü mücadele vermelerinin yanı sıra “kutsal annelik” görevini yerine getirmedikleri ve verili kadınlık rollerini değiştirmeye kalktıkları için sistem tarafından bir kez daha suçlu ilan edilirler. Meinhof’un, “Zor- korkunç zor...” sözleriyle başladığı konuşma “Tabii eğer erkeksen ve çocuklarla ilgilenen bir karın varsa o zaman her şey daha kolaydır ve işler yolunda gider... Ama kadınsan ve bu görevi üstlenecek bir karın yoksa yani, her şeyi kendin yapmak zorundasındır”(7) sözleriyle devam eder ve kadın olarak mücadele etmenin zorluğunun bir kez daha altını çizer.

Kadın olarak mücadele içinde kendini var etmek bugün hâlâ zor. Bunun için adımladığımız yollarda bıraktığımız izlere ve iz bırakan kadınlara dönüp bakmak önemli. Bunun için Ulrike Meinhof önemli. Bunun için Meinhof’un uslanmaz inadı, cesareti, mücadele ruhu, yaşama sevinci önemli. Bunun için inatla kendi hikâyemizi yazmaya devam etmeli.

Comments


EKA3-01.png

dünyaya başkaldırıyoruz!

© 2023 by RAFTER'S. Proudly created with Wix.com

bottom of page